15 Mart 2024 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 238 ~~

 Merhabalar Sevgili Blog Dostlarım!

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 238


Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu seçip o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Ramazan ayının güzellikleri"

Bu haftanın konusu tam yerinde olmuş. :) Ramazan'ın hem en zor hem de en güzel yanı sahur olsa gerek... Her gece uyandığımda camı açıp derince bir nefes almak sessiz sakin İstanbul'u izlemek, tek odasının ışığı yanan evlere bakmak... 

Açıkçası yemek yemek benim için çok güzel bir hobi :) O sebeple açlık ayarlarımı bozmuyor dersem yalan olur. Ama Ramazan'ı ve Ramazan'a dair her şeyi çok seviyorum. 

Kalabalık sofraları, paylaşmayı, ezanı duyacağın o bir saniye için beklemeyi, özenle yemekler hazırlamayı, bayram heyecanını, -günümüzde artık tatil planlarını-... 

Umuyorum ki bu sene Ramazan hepimize huzur getirsin. Dövmeliler, açıklar, kapalılar, herkes bir olsun. Kimse kimseyi yargılamadan kabul etsin.

Herkes kendi ruhunu doyurmanın gerçek yolunu bularak bitirsin bu güzel ayı... 

Hayırlı Ramazanlar!


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın! 
Kocaman Sevgilerimle,

MyReal



8 Mart 2024 Cuma

5 Mart 2024 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 237 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum!;

Yine bir kayboldum gibi ama buralardayım gitmeyeceğim bu sefer kararlıyım :)


AĞAÇ EV SOHBETLERİ 237




Ağaç Ev Sohbetlerimiz keyifle devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Kürtaj cinayet midir?" //deeptone'dan alıntıdır. 

Deep bu hafta gerçekten ama gerçekten çok zor bir konu seçmiş. Bakalım kimler neler yazacak bu konuda çok merak ediyorum. 

Hamile olduğumu öğrendiğim ilk zaman özel bir muayenehaneye gitmiştim kontrol için. Orada yirmili yaşlarında genç bir kız ve erkek arkadaşı da sıra bekliyordu. Kürtaj için... Açıkçası o kadar umarsız ve o kadar rahatlardı ki belki de ilk defa anne olacak olmanın vermiş olduğu duygu yoğunluğuyla ikisine de inanılmaz derecede sinir olmuştum. Resmen bir cana kıyacaklar ama hala öpüş seviş mırç mırç geziyorlar ortalıkta diye düşünmüştüm. Ve o kontrolden sonra da o doktora bir daha hiç gitmedim. Çünkü kendi kendime göz göre göre sırf para için bir cana kıyan insandan doktor mu olur? diye ikilemde kalmıştım. 

Açıkçası ben kürtajın kesinlikle ve kesinlikle cinayet olduğunu düşünüyorum. Eğer çocuk sahibi olmak istemiyorsanız kadın ve erkek tüm önlemleri almalısınız. 
Önceden inanç, örf adet, toplam baskısı vs. derken belki biraz daha iyiydi durum belki de daha kötü bilemiyorum ama günümüzde cinsellik yaşı çok çok aşağılara indi. Bilinçsizce yaşanan birliktelikler de doğal olarak istenmeyen sonuçlar doğuruyor.

Elbette ki anne ve baba gebeliği sonlandırmak istiyorsa o çocuğun doğması çocuğun kendisine haksızlık olacaktır. Kendisini istemeyen bir anne ve baba ona ne verebilir ki? O yüzden diyorum ya kadın da erkek de gereken tüm önlemleri almalı ve istenmeyen bir gebelik yaşanmamalı!

Gelin görün ki işin bir de tecavüz boyutu var! İnsanın kanını donduran bir gerçek bu... Haberlerde görüyoruz sürekli. Söylemeye bile dilim varmıyor ya işte yazıp okuyup geçiyoruz. Öz abisinin, babasının tecavüzüne uğrayan masum yavrularımız olmuyor mu? Hamile kalmıyorlar mı? 
Onlar ne yapsınlar? Sürekli yaşadıkları vahşeti hatırlayacakları bir hatıra olmayacak mı o çocuk? Evladım diye sevip bağrına basabilecek mi tecavüzcüsünün kanını taşıyan o çocuğa? 
O kadar zor bir durum ki. 

Her ne olursa olsun her canlının yaşama hakkı olduğuna inanıyorum ben o sebeple o minicik kan pıhtısının da yaşamaya hakkı olduğunu düşünüyorum. Bana kızanlar da olabilir ama sebebi ne olursa olsun kürtajın bir cinayet olduğunu iddia edenlerdenim. 

Yazan olursa haberdar etsin gelip okuyacağım mutlaka. 

EKLEME : 
Aslında yukarıda da yazmıştım. Tecavüz işin çok çok farklı bir boyutu. Onu düşünmek bile istemiyorum. Hani sanki tecavüze de uğramış olsa nolursa olsun doğursun mecbur doğuracak bakacak demişim gibi yorumlar gelmiş de o yüzden ekleme yapma ihtiyacı duydum. Bence evet doğurmalı. Gerekli psikolojik destekleri alarak elbette. Ama gelin görün ki doğurmak istemezse de anlarım, sonuçta bir insanın başına gelebilecek en iğrenç şey tecavüz! Allah'ım kimseye yaşatmasın. 
Ama işte içimde bir yer de diyor ki o minicik bebek masum, onun hiçbir günahı yok. Neden babasının günahının bedelini ödemek zorunda kalsın ki? 

Benim kabullenemediğim şey kürtajın normalleştirilmesi. Sevgilisiyle ya da eşiyle birlikte olduktan sonra hamile kalıp ama ben anne olmaya hazır değilim, bu çocuğu doğuramam demesi ya da tam tersi erkek için ben baba olmaya hazır değilim, o çocuğu aldırman lazım demesi. 
Çok affedersiniz ama b*k yemeseydiniz o zaman! Yaptığınız şeyin sonuçlarına göğüs germek zorundasınız. Canınızın istediği her şeyi yaşayıp sonra da bir canı ortadan kaldıramazsınız. Bunun alkollü araç kullanıp birinin ölümüne sebep olmaktan ne farkı var? 
O şoför katilse buradaki kadın ya da erkek de katildir. Hiçbir farkları yok benim açımdan. 

*Yine söylüyorum, tecavüz, ensest ya da annenin ölüm durumu vb. çok hassas çok ayrı değerlendirilmesi gereken durumlardır. İstisnadır ve istisnalar kaideyi bozmazlar. 


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın. 

Kötülükler uzak olsun bizden!

Kocaman Sevgilerimle,

MyReal

22 Şubat 2024 Perşembe

BCP 2024 OCAK RAPORU ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!

Canım deeptone sağolsun bu yazı tamamen kendisinden alıntıdır. :)
Şubat ayını yazarsanız bana da haber verin okumayı çok isterim. 




BCP etkinliğimizde dördüncü yılımızdayız. Etkinlik için her ay bir veya birkaç tema seçiyoruz ve o temada kitap okuyoruz veya film, dizi izliyoruz veya benzerlerini, manga, anime gibi. Birbirimizin raporlarını okuyarak keyifle yorumlaşıyoruz. Detayli bilgi ve etkinlik kuralları için tıklayın.

Ocak ayı temalarımız komedi, müzik, mizah idi. Şubat ayı ise yalnızlık, dostluk, kardeşlik, sevgi.

Ocak ayı listesi:

17 Şubat 2024 Cumartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 234~~

Selamlar sevgili blog dostum 

Deep bu hafta çok güzel bir konu seçmiş o yüzden ben de yazmak istedim. Mobilden yazdığım için yazım yanlışları vb olabilir affola!

 

Ağaç Ev Sohbetlerimiz yıllardır keyifle devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu seçip o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Daima doğruyu söylemek insan ilişkilerinde en önemli faktör müdür?"  //deeptone’dan alıntıdır.



Bence dürüstlük en en en önemli şeydir. Sonucunda karşımdaki insanı kaybedeceğimi bilsem bile asla yalan söylemem (söyleyemem).
Zaten ne geliyorsa da başıma hep bu yüzden geliyor ama ben yalan bir mutluluktansa gerçek bir acıyı tercih ederim. Ne olursa olsun karşımdaki insanların da bana doğruyu söylemesini isterim. Ne olursa olsun.
Yalnızca yalan söylemek değil , doğruyu söylememek de yanlış bence. Zira sonuçları çok kötü olabiliyor. 
Mesela çok eski bir dostum vardı birini seviyordu. Bana da sürekli anlatıyordu. Bir gün bugünkü derse sen de gelsene, bir bakarsın anlarsın o da beni seviyor mu sevmiyor mu , dedi. Ben de kabul ettim gittim. Baktım bizim kızın anlattıklarıyla çocuğun alakası yok. Belli ki bizim kız kendisi çocuktan hoşlandığı için yaptığı her şeyi de kendine göre yorumlamış. Mümkün olan en kibar şekilde doğruyu anlattım tabi… Sonuç istediğim gibi olmadı, kötü olan ben oldum ama ne olursa olsun-dostum- dediğim insana sırf o an mutlu olsun diye yalan söyleyemezdim. Zira çocuk bir süre sonra başka biriyle sevgili olduğunda ben arkadaşımı kandırıp umutlandırmadığım için mutluydum, keşke o zaman  doğruyu söyleseydim belki şimdi böyle olmazdı deyip vicdan azabı çekmedim. 
Gel gelelim şu anda benim yaşadığım durum da benzer bir şey işte. (Önceki yazımda anlattım) 

IK Sorumlusunun bildiği bir şeyi saklaması sonucunda zarar gören ben oldum, kendisi de yok yere vicdan azabı çekti. Belki de çekmedi bilemiyorum. Malum artık insani duygular yok olmaya yüz tuttu. 
Bana yalan söylenmesine de asla katlanamam. Zira bir boğa burcu olarak sorduğum sorunun cevabını zaten biliyor, sadece senin vereceğin cevabı görmek için soruyorumdur. 😅
Ben yazmakta biraz geciktim ama gören, yazmak isteyen herkes yazsın !


Kocaman sevgilerimle,
MyReal

16 Şubat 2024 Cuma

Sitem ~~

 Selamlar sevgili blog dostum!


Şu an o kadar sinirliyim ki doğru kelimeleri seçebilmek adına kendi kendimi telkin edip duruyorum.


Önceki yazımı okuduysanız istifa ettiğimi biliyorsunuz.

Ayrıldığım firma en azından ay sonuna kadar kalmamı rica etmiş olsa da yeni bir yerle anlaştığım için kalamayacağımı söyleyip ihbar sürem dolunca ayrıldım. 


Pazartesi günü yeni yere başlamayı beklerken bir anda mesaj atıp şu an için başka bir arkadaşla anlaştıklarını o yüzden çalışmaya başlayamayacağımızı yazmışlar!

Tabi hemen aradım kendilerini -Zira kendileri lafa gelince çalışanlara çok değer verdiklerini söylemişlerdi ama beni aramaya bile zahmet etmemişler! Evet maşallah insana baya değer veriyorlarmış !-

Yaptıklarının çok yanlış olduğunu onlar yüzünden işsiz kalacağımı söyledim ve bana ama siz zaten bizimle görüşmeye geldiğinizde istifa etmiştiniz zaten ayrılacaktınız dediler. Şaka gibi ama gerçek! 

A a iyi ki söyledin ya yoksa ben bilmiyordum istifa ettiğimi ! Yahu ben istifa ettim de benim her gün iş görüşmesine gitme hakkım vardı, firmam ayrılmamı istemiyordu. Ben 10-15 gün önce sizinle anlaşmış olmasam ay sonuna kadar -yani bir ay- istediğim zaman iş görüşmesine gidip kendime göre bir yer bulur hiç boşta kalmadan yeni işime başlayacaktım.

Hani güya sizinle de öyle olacaktı ya?!  

Gerçekten artık insanları anlayamıyorum.

Bu alelade bir şekilde kul hakkına girmektir. Bunu nasıl -profesyonel hayat- adı altında normalleştirebilir bir insan? 

İstifa ettiğim firmam sırf vazgeçmem için son görüşmemizde bana gideceğim yerden daha iyi bir maaş sundu ve ben verdiğim bir söz olduğunu para İçin verdiğim sözden dönemeyeceğimi söyledim. 

-Profesyonel hayat- diyerek üç kuruş için verdiğim sözden dönmediğim için bu yaşadığım bana reva mı? 

Gerçekten bunu mu hakettim?

Ben mi çok safım? İnsanlar mı çok kötü? 

Gerçekten artık hiçkimseyi anlayamıyorum. İnsanlar neden böyle oldular? 

Neden kimse kimseye değer vermiyor? 

Neden insanlıktan çıktılar ?


Sonumuz hayrolsun !


Sevgilerimle,

MyReal

8 Şubat 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 233 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostu-ları-m!

Son iki haftadır hayatım biraz karışık, o yüzden ne sizin yazılarınızı tam olarak okuyabildim ne de kendim yazabildim. En azından minicik de olsa bir şeyler yazayım, canım blogum onu terkettiğimi düşünmesin dedim. Deepsiciğimin seçtiği konuyu ele alıyoruz bu hafta. 



Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta sohbet konusu buluyor ve yazıyoruz. Herkes sohbet konusu bulabilir, herkes düşüncelerini yazabilir.

Haftanın konusu:

"Alışveriş merkezlerine alışverişe mi gidiyoruz, zaman geçirmeye mi?" //deeptone'dan alıntıdır. 


AVM'ye 10 kere gidiyorsam bunun en fazla 2 keresi alışveriş için oluyor. 
Biz ya çocuk oyun alanları için ya da yemek için gidiyoruz. :) 
Vee haftasonları asla gitmiyoruz. İşten çıkınca eğer o gün canımız dışarıda yemek istiyorsa seçeneklerin çok olması sebebiyle tercih ediyoruz. 


Arada bir D&R'da falan da geziyorum ama asla alışveriş yapmıyorum. Çünkü gerçekten kitap fiyatları online satışlara kıyasla inanılmaz yüksek kalıyor. -eh işte online'nın bir iki avantajından biri de bu zaten:)-


Onun dışında boş boş zaman geçirmek için AVM'ye gitmek hiç bana göre değil. Eğer vaktim varsa neden kendimi dört duvar arasına sıkıştırayım ki? Sahile inerim, vapura biner bir karşıya gider gerisin geri dönerim. Denizin, martıların, elimdeki sıcak çayın tadını çıkarırım... 


Dileyen herkesler yazabilir. 


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.


Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

6 Şubat 2024 Salı

6 Şubat Depremi ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum,

Ne yazacağımı bilemesem de anmadan geçmek istedim... O kara günü, hiç doğmayan güneşi unutmak mümkün değil. Üzerinden koskoca 1 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki ne geride kalanların yaralarını sarabildik, ne gereken önlemleri aldık, ne ölülere sahip çıkabildik ne de dirilere! 


Rabbim korusun, Marmara Bölgesinde de büyük bir deprem beklendiği söyleniyor. Kaçabilen herkes yavaş yavaş kaçıp gidiyor buralardan ama ya kaçamayanlar? Kaçamayacak olanlar? Yıkık dökük, önünden bir kamyon geçtiğinde bile sallanan o evlerde yaşayanlar? 

40-50 yıllık, temelinin ne olduğu belli olmayan Allaha emanet evlerde yaşamak zorunda olup da buradan kaçamayanlar? 


Peki ya burada da Hatay'da, Malatya'da, Maraş'ta olduğu gibi milyonluk rezidanslarda yaşayıp yine de göçük altında kalanlar olur mu? 

Zira yalnızca fakir çaresiz insanlar değil, ne olduğu belirsiz, oradan buradan biten söz de müteahhitlere kanan onlarca insan da hayatını kaybetmedi mi? Dünyası kararmadı mı bu depremde? 


Sahi bu yapıları onayan kaç kişi ceza aldı? Hiç mi? Şaşırdık mı? Neyse sustum!
Şimdi bunun sırası değil diyenler çıkar ne de olsa. Her şeyi siyasete vuruyorsunuz ölülerden bile prim yapıyorsunuz, deprem oldu kim bilebilirdi Allah'ın kaderi böyleymiş, tabi siz inançsız olduğunuz için kaderi kazayı bilmezsiniz... 

Daha neler neler dimi? 

Neyse gerçekten susayım yoksa istemedik çok şey dökülecek dilimden.

Rabbim yitip gidenlerin mekanlarını cennet eylesin. Bu dünyada yaşayamadıkları tüm güzellikleri orada yaşamayı nasip etsin. 


Geride kalanlara ise sabır versin, dayanma gücü versin, yaşama hevesi sevinci versin. Tabii ne kadar mümkünse...


Şuraya da kıymetli dostum Meltem'in deprem için yazdığı türküyü bırakıyorum. Bugün böyle içimiz de dışımız da kapkara ...


Yeniden görüşünceye denk kendinize çok çok iyi bakın. 

Rabbim hepimizi korusun.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

2 Şubat 2024 Cuma

SOHBET, DERTLEŞME ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostum! 

Bugün seninle biraz dertleşelim mi ne dersin? 


Çok çok eskilerden beri buradaysan benim İstanbul'u sevmediğimi ve hep daha küçük bir şehirde minimal, güzel bir hayat sürmek istediğimi bilirsin zaten... Bilmiyorsan da öğrenmiş oldun işte :)

Son günlerde artan kiralar, kreş ücretleri, servis paraları, aidatlar, TRAFİK, zam yapmak istemeyen patronlar, artan istifalar, depresyonlar o bu derken bir süredir , sesini kes otur aşağı, deyip güçlükle susturduğum bu isteğim yeniden sesini duyurmak için çırpınmaya başladı. Kısacası aldım başıma belayı, şimdi sustur bakalım susturabilirsen! Arsızlaştı da artık kızınca korkmuyor... 

Benim gibi İstanbul'da kiracı olarak yaşayan blogdaşlarım var ise bana bir yardım edin lütfen. Bu şehirde yaşamanın da güzel yanları olduğuna kendimi inandırmam lazım... 


Deniz var mesela dimi? Eee senede kaç kere sahil kenarında oturup keyif yapıyoruz ki? Maşallah denize manzarası olan bir yerde 2-3 ahbap oturup kahve içsek maaşın dörtte birini bırakıp çıkacağız!

E akrabalarının çoğu burada! Yani? Onlara senede kaç kere gidiyorum ki? Daha doğrusu pandemiden sonra kim kime gidip geliyor? -Hoş pandemi de bahane oldu bence. İnsanlar zaten birbirlerinden el ayağı çekmek istiyormuş belli ki pandemi de herkese istediği imkanı sundu bedavadan... 

Sosyal aktiviteler çok fazla! Tiyatro var, opera var, o var, bu var... Samimiyetle soruyorum arkadaşlar ailece bir tiyatroya gitmeye kalksak ne kadar harcayacağız? Kaç saatimiz trafikte korna seslerinin arasında lanetler eşliğinde geçecek? 

Kreşler, okullar bir dünya! Gözünüzü seveyim bir kendinize gelin. El kadar bebelerin kreşleri olmuş aylık 15-20bin TL ben o paraya başka bir şehirde özel yatılı bakıcı tutarım yahu! Kolejde mi okuyor bu çocuklar, 3-4 dil mi öğreniyor? Akşama kadar hopla zıpla orayı burayı boya bitti gitti. 

E iş imkanı çok ama İstanbul'da, küçük şehirde ne iş yapacaksın? Gerçekten mi? İş imkanı mı çok yoksa saçmasapan iş ilanı mı? İş arama platformlarına bakınca adeta şok oluyorum. Aranan nitelikler Kaf Dağına ulaşıyor, alınacak kişi sayısı 1 ama başvurular yüzlerce! İmkanlara gelince : Dolgun maaş + yemek + yol. Ooo süper maaş dolgunmuş, yol, yemek de varmış. Yahu ne demek yemek de varmış? Onu da vermeyin isterseniz, aç bilaç çalışsınlar. Ne de olsa çalışan da bir tür köle değil mi? 
Ama biz sigortayı maaştan yatırıyoruz maaşının tamamı hesabına yatıyor. Eee yani? Bu zaten yapman gereken şey değil mi? Neyi lütuf diye sunuyorsun bana? 
Üstelik dolgun maaş dediği de asgari ücretin 3-5 fazlası. Memleketteki enflasyona bakınca yapılan zamlar da 2 ay sonra pul olup uçuyor hepimiz biliyoruz. 

Amannn şiştim valla! Düşündükçe, yazdıkça daha da şişiyorum o yüzden en iyisi bitireyim. Şimdilik ... 

Biraz da siz anlatın bakalım sizin oralarda havalar nasıl? Bu negatif kızı nasıl pozitife çekebiliriz? :)


PS: Anneliğe değinmedim bile! Onu yazmaya başlarsam sayfalar yetmez :) Yazacağım ama aklımda var bir şeyler...


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.


Kocaman Sevgilerimle,


MyReal
NOT: GÖRSEL GOOGLE'DAN ALINTIDIR.

1 Şubat 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 232 ~~

 Selamlar Blog Dostlarım! 

Deepsi bu haftanın konusunu güzel yerden seçmiş :) Gören herkes yazsın ki fikirlerimizi öğrenelim...

//Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu:

"Alışveriş, iş, iletişim, her şey internet üzerinden, artık yüzyüze kavramı kalmadı. Bu iyi bir şey mi?"

//deeptone'dan alıntıdır. 


Yani teknolojiyi takip edelim, nimetlerinden faydalanalım, hayatımız kolaylaşsın bunda hemfikiriz. Ama sürekli "online" olmak açıkçası bana hiç cazip gelmiyor. 

Özellikle pandemi sürecinde "home-office" çalışırken aman işimizden olmayalım, aman dünyanın hali belli değil derken gecemiz gündüzümüz birbirine girdi, resmen kölelik düzenine yeni bir boyut geldi. Normal 8.00-17.00 / 9.00-18.00 çalışma diye bir şey kalmadı. Şimdi ofislere dönülmüş olsa da yok uzak bağlantılarla, yok laptoplarla, yok akıllı telefonlarla patronlar sürekli "online" olmanızı, atılan maillere/mesajlara anında cevap vermenizi falan istemeye başladılar.

E ama ben tatildeyim ya hani? Havuzdayım şu anda? Telefonum da su geçirmez değil biliyor musunuz? O yüzden hem yüzüp hem de telefonla maillerimi kontrol edemiyorum kusura bakmayın! 

O kadar ki ameliyat olan insana bile ee 1-2 güne evden çalışmaya başlarsın ama dimi, falan demeye başladılar. Tövbeler tövbesi!


Sinemaya gidiyorsun, konsere gidiyorsun orada da herkes "online" olma derdinde aslında kimsenin gözü sahnede değil, herkes telefonunun ekranından izliyor. eee ne diye o zaman o kadar para verip de bilet aldınız? Zahmet edip oralara kadar gittiniz? Evinizde oturup açsaydınız canlı yayınları izleseydiniz. Ben şahsen sanatçı olsam verdiğim emeğe acırdım... 


Aile buluşmaları var mesela. Artık ayda yılda bire düştüğü yetmezmiş gibi bir de bütün gençlik ya instagramda ya tiktokta ya oyun derdinde ya borsada vs vs. Kimse o sofrada değil! Neneler dedeler bile artık "online".


Online alışverişe gelecek olursak. Yapmıyor muyum elbette yapıyorum günümüzde aksi mümkün değil ve evet özellikle bebekli kadınlar için inanılmaz hayat kurtarıcı oluyor bu konuda haklarını yiyemem.
Ama ben aldığım sebzeyi seçemiyorsam, kıyafeti deneyemiyorsam keyif alamam ki o alışverişten. O yüzden online alışverişi sadece mecbur kaldığım, hiç vaktimin olmadığı zamanlarda tercih ediyorum.

Ayrıca beğenmediğim ürünü değiştirmek/iade etmek için saatlerce müşteri hizmetlerine bağlanmak için uğraşmam gerekiyor. En sinir bozucu olaylardan biri...

He bir de kuryeler için olan tarafı var. Bazen bazı arkadaşlara bakıyorum. Dışarıdaki yağmura çamura bakmıyor hop giriyor getire 1 soda söylüyor. Aradan bir saat geçiyor biti kanlanıyor ya bir şeyler atması lazım ağzına hop bir çerez söylüyor. Bir iki saat sonra ya oyun esnasında güzel gidiyor deyip bir de cola cips falan söylüyor. Yahu kardeşim ne alacaksan hepsini bir kerede alsana. Yazık günah değil mi? Bunu sana getiren de bir insan, o yolu gide gele sırılsıklam oluyor, canını tehlikeye atıyor. 
Tamam tamam ben de biliyorum getirme başıma para aldıklarını! Her şey para ya zaten. Bu hayattaki en önemli şey paraydı dimi? Tüh bak gene unutmuşum! 


Bir de yapay zeka olayı var. Geçenlerde sevgili Sude bir yazı yazmıştı. Linkini bıraktım. Bence bir gidip okuyun. Anca bu kadar işe yarar işte. Adı üstünde "yapay" çünkü... 

Bir arkadaşımla, dostumla karşılıklı içtiğim kahvenin, ettiğim sohbetin yerini asla hiçbir şey alamaz. 


Son olarak;
Enteresan bir şekilde teknoloji geliştikçe hayat daha çekilmez ve yorucu bir hal alıyor. Bu bizim ülkemize mi özgü. Bizim insanlarımızın sömürü anlayışından mı kaynaklanıyor bilemiyorum. -Zira patronlarla ilgili yazdıklarım birkaç paragraf yukarılarda- Çünkü teknoloji geliştikçe hayat daha kolay olmalıyken, trafik ve stres azalmalıyken bizde durumlar tamtersi... 


Neyse gene çok konuştum. Burada bitsin artık :)

Yazarsanız bana da haber verin okumak isterim mutlaka.

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal
Not: Görsel Google amcadan alıntıdır.