8 Nisan 2024 Pazartesi

Alper Murat 3 Yaşında ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!
 Ramazan da bitti herkesler koştu tatile biz hala çalışıyoruz. Sizler nasılsınız bakalım? (:


~~

Eski takipçilerim bilirler eskiden kendime dair çok fazla paylaşımım olurdu. Baktım bu aralar hiç öyle bir yazı yazmamışım. Bari dedim oğluşumun 3 yaşı hatırına bir yazı olsun. İlerde görüp okur belki, mutlu olur :)



Bu sene kutlamalara doyamadık. Evde, kreşte, babaannemizde, dedemizde kutlu doğum haftası gibi oldu. Ama bizimki hala her gün  anne bana iyiki doğdun yap, diyor :)
Doyamıyorduk! 😅



Canımız öğretmenimizzzz ❤️


Koyu Galatasaraylı olan amcalarımız ve babamız pastayı görünce biraz şok oldular ama yapacak bir şey yoktu artık. Pastacı amca kendince renk katmış pastamıza! 





Sahiplenen erkek tutuşu diyoruz biz buna 😍





Öpmelere, sevmelere doyamıyoruz. 😍








Canım ailem 💙

💙💙

Ömrün, bahtın çok güzel olsun annemmmm! Hayat sana hep güzellikler getirsin.
İyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki benim oğlum /bizim oğlumuz oldun! Seni çok çok çok seviyoruz! 

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,


5 Nisan 2024 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 241 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum!

Bu hafta hiçbir şey yazamadım bari en azından sevgili deeptone'a katılayım dedim. :)


AĞAÇ EV SOHBETLERİ 241


Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu:

"Hayatlarımızda çok seçeneklerimiz olması avantaj mıdır?" 
//deeptone'dan alıntıdır. 


Avnatajları da var dezavantajları da...
Avantaj çünkü bir ürünü aldın, beğenmedin, işine yaramadı diyelim, hemen alternatif başka bir ürün bulup alabiliyorsun ve işini hallediyorsun.
Firmalar da piyasada daha iyi bir ürün olduğunu ve o sebeple satışlarının düştüğünü falan görünce gerekli düzenlemeleri yapıyorlar. Yoksa diğer türlü zaten başka alternatif yok ihtiyacı olan herkes mecbur alacak deyip ne şikayetleri umursar ne ürününü geliştirmek için uğraşırlar. Bu güzel yanı.


Bir de olumsuz yanı var ki o da şu: İnsanlar tüketim çılgınlığına kapılıyorlar. Onu da alayım bunu da alayım. O onu almış bu bunu almış bende niye yok falan... Allah'ım üç kuruş asgari ücretle kıt kanat geçinen insanların iphone bilmem kaç çıktı olur mu canım Samsung bilmem kaç çok daha iyi ben de alacağım benim neyim eksik, bu artık eskidi zaten diye deli gibi borçların altına girmesi falan... 

Daha küçücük çocukların sürekli bir şeyler istemesi ama eline geçince de 2 gün sonra sıkılıp kenara atması... 


Ne bilim ya sanki eskiden her şey daha azken daha mutluyduk... 


Hadi bakalım herkesler yazsın da okuyalım! :)


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,



27 Mart 2024 Çarşamba

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 240 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım,

Deepsi yeni haftanın konusunu seçmiş :)

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 240




Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu seçiyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.Haftanın konusu:

"Sosyal medya influencer'ları, tüketim davranışlarımızı etkiliyor mu?"

//deeptone'dan alıntıdır.

Bu zatı muhteremleri takip etmiyorum dersem yalan olur ama tanıttıkları şeyleri alıyor muyum? Tabi ki de hayır! :)
Sonuçta her şeyi para için yaptıklarını biliyorken samimiyetlerine nasıl güvenip de önerdikleri şeyleri alabilirim ki? He n'oluyor yeni çıkan şeyleri takip etmiş oluyoruz. Eğer o şeye gerçekten ihtiyacımız varsa bunlar sayesinde tanımlanan indirim kuponlarını -gerçi bu konu da ayrı bir dert de ona girmeyeceğim şimdi- kullanabiliyoruz falan filan.

Bir de komik oluyorlar, eğleniyor insan. 

Ben mesela Kadir Ezildi'yi uzun zamandır takip ediyorum. Garip lehçeli konuşmaları, lokelleri falan eğlendiriyor beni. Buket Yıldırım da öyle. Eğlenceli bir kadın :)
Onun dışında takip edip sonra takipten çıktığım çok kişi oldu. En son Cem Özkök'tü sanırım. İlk etapta paylaşımları, düzeni, yaşamı çok hoşuma gitmişti ama biraz takipçisi artınca o da hemen yok benim ürünüm yok temiz ürünüm yok doğal ürünüm yok namaz kılarken video atmalar falan hemen benzedi diğerlerine. İnsanların sırf takipçi kasmak için özellikle dini ve milli değerleri kullanmaları beni çok sinir ediyor. O yüzden ona da hoşça kal dedim :)

Unutmadan bir de Dilan Polat efsanesi vardı. Aman beee neydi ne oldu değil mi? Onu da deprem zamanı yaptığı yardımları görüp takibe almıştım ama sonra baktım kadın cozuttukça cozutuyor hemen çıktım takipten. Zaten sonra olanları gördük işte. Silivri'nin yolları taştan...  

En başından söylediğim gibi samimiyetine güvenmediğim birinin söylediklerine niye inanayım ki? Hepsi samimiyetsiz, birbirinin aynısı tipler... 

Ben bir şey alacaksam etrafımda eşim dostum akrabam çok. Sorarım onlara: kullandınız mı? Nereden aldınız? Memnun musunuz? vs. diye ona göre alırım ne alacaksam. Sizlere de böyle yapmanızı tavsiye ederim :)

Hadi bakalım herkesler yazsın da okuyalım :)

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,


25 Mart 2024 Pazartesi

İzledim, Yorumladım : Under the Queen's Umbrella ~~

 Selamlar Blog Canlarım!

Herkese çok ama çok güzel bir hafta diliyorum.

Bugün karşınıza güzel, tarihi konulu bir K-Dramayla geldim. :)

Öncelikle tanıtım: 

Hırslı bir kraliçe, haylaz oğullarından birini Joseon'un bir sonraki kralı yapmak için dizginlemeye çalışırken rakipleri tahtı kapmak için kıyasıya rekabet hâlindedir.

Başroldekiler:Kim Hye-soo,Kim Hae-sook,Choi Won-yeong

2022 Yapımı. Netflix dizisi.


Benim Yorumum : 

Öncelikle söylemeliyim ki ben Kore yapımı tarihi dizileri modern dizilerden daha çok seviyorum. Kıyafetleri, mekanları, o dönemin insanlarının naifliği, saygısı, çekingenliği, kalplerinde yeşertip büyüttükleri aşkları... Hepsi o kadar güzel ki... 
Tabiii kraliyet olunca entrikalar da kaçınılmaz oluyor. :)

Bu dizi de öyle bir diziydi.  


Im Hwa‑ryeong dizideki başrolümüz. Sevgili kraliçemiz "dul kraliçe (kralın anası olur kendileri) tarafından sevilmiyor ve desteklenmiyor. -Ah ah nedir bu gelinlerin çektikleri! :) - 
Kraliçeyi desteklemediği için onun oğullarını da desteklemiyor tabii ve öz torununun veliaht prensliğinin elinden alınması için uğraşırken hop veliaht prens ölüyor. Tam bir kör istedi bir göz Allah verdi iki göz durumu! Dul Kraliçe mutlu mesut gelini olan Kraliçeyi alt etme planları yapadursun. Bizim Kraliçe de boş durur mu? O da kuşanıyor elbette tüm kılıçlarını. Vee macera başlıyor. 


16 bölümcük çok güzel bir diziydi. Kraliçenin anneliği, eşliği, Kraliçeliği, insanlığı her şeyi çok çok güzeldi... Herkese tavsiye ederim. 


Not: Türkçe çevirisi yok ne yazık ki... Ve devam sezonları olacak mı bilmiyorum. Bilen varsa bana da yazsın :)

İzleyecek olanlara şimdiden keyifli seyirler!

Kocaman Sevgilerimle,

Not: Görseller Google Amca'dan alıntıdır. 


22 Mart 2024 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 239 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum! 

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 239






Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu:

"Gezegenlere yerleşecek miyiz?" //deeptone'dan alıntıdır. 


Tabi ki de yerleşeceğiz! Eksik kalır mıyız a a a ! (:
Şaka bir yana ben kıymetli insanoğlunun diğer gezegenlere de yerleşeceğine inanıyorum. Bu konudaki en büyük dileğim o gezegenleri de dünya gibi mahvetmemek! Zira dünyadaki hava kirliliği, denizlerin okyanusların diplerine yerleşen pislikler, toprağa karışan çöpler, dikilen koca koca artık bina bile değil rezidanslar, kesilen ağaçlar, yakılan ormanlar vs. vs. derken dünyayı mahvettik. Bu sebeple de dünya yavaş yavaş yok oluyor. 





O yüzden zaten başka bir gezegene ihtiyacımız var. He o gezegene biz yerleşebilir miyiz? Emin değilim... Ya önce birkaç kobay -fakir mi? yok canım seçilmiş- aile ya da genç seçilir. Onlar oraya gönderilir. Hayatta kalabiliyorlar mı, üreyebiliyorlar mı, besin üretebiliyorlar mı? Bir bakılır. Sonra da pek tabi ki gene para konuşur! (:
Ayy bu konuda distopik bir hikaye yazasım geldi!!! *-* 

Dileyen herkes yazabilir! 

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın! Güzellikler hep bizimle olsun! 

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

Not: Görseller Google Amca'dan alıntıdır. 





21 Mart 2024 Perşembe

İçimden Geldi ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum! 

Şarkının sözleri mi müziği mi yoksa her ikisi birden mi bilemem ama birçok kişi gibi ben de bu şarkıya takıldım bu aralar. Hadi birlikte dinleyelim! (:





Sevdiklerimiz hep yanı başımızda olsun... 

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın! 

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

19 Mart 2024 Salı

İzledim Yorumladım : Business Proposal ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım! 

Bir sürü bir sürü K-Drama izledim. Sırayla hepsini yazacağım inşallah:) 




Öncelikle tanıtım : 

Ha-ri arkadaşının yerine gittiği tanışma randevusunda karşısındakini korkutup kaçırmayı planlar. Ama adam onun patronu çıkıp ona evlilik teklif edince iş sarpa sarar. // #netflix 'ten alıntıdır.

Mini Dizi (12 Bölüm)
Kore Yapımı 
Romantik Komedi
Çıkış yılı: 2022
Başroldekiler:Ahn Hyo-seop,Kim Se-jeong,Kim Min-gue


Dizi gerçekten çok ama çok keyifliydi. 
Yukarıdaki tanıtımdan anlayacağız üzere esas kızımız arkadaşının isteği üzere görücü usulü bir buluşmaya gidiyor. Amacı saçmasapan şeyler yaparak adamı vazgeçirmek ama işler istediği gibi gitmiyor. Bir de buluştuğu kişi çalıştığı şirketin sahibi çıkınca işler daha da karışıyor! :)


Ha-ri karakteriyle Cha-Sung Hoon arasındaki ilişki o kadar tanıdık ve o kadar güzel ki... Sung'un kendi ailesinde bulamadığı sıcaklığı Ha-ri ve ailesinde bulması, birbirlerine olan güven ve destekleri gerçek hayatta bir dostunuzla nasılsanız öyle :)

Tae-moo'nun Ha-ri'yi ikna etmek için verdiği uğraş. Yaptığı jestler, taaa Amerikalardan geri dönüp hala bizim kızın peşinde koşması falan hem çok tatlı hem de tipik K-Drama işte! :)

Dizide benim favorim Young-Seo ! Napim yan karakter sevdam var demek ki :)

Cha Song-hoon'la onların ilişkisi daha tutkulu... 

Laf aramızda son dakikaya kadar Young-Seo ve Tae-mo kuzen falan bir şey çıkacak diye çok bekledim! (:



Eğlenmelik keyifli bir dizi. İzleyecek olanlara şimdiden keyifli seyirler! 
Not: Tipik K-Drama bir bölümde kısacık final yapıyor o biraz hayal kırıklığı yaratıyor ama alıştık. K-Dramalar hep böyle... :)

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın.
Not: Görseller Google amcadan alıntıdır.

Kocaman Sevgilerimle,

15 Mart 2024 Cuma

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 238 ~~

 Merhabalar Sevgili Blog Dostlarım!

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 238


Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu seçip o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Ramazan ayının güzellikleri"

Bu haftanın konusu tam yerinde olmuş. :) Ramazan'ın hem en zor hem de en güzel yanı sahur olsa gerek... Her gece uyandığımda camı açıp derince bir nefes almak sessiz sakin İstanbul'u izlemek, tek odasının ışığı yanan evlere bakmak... 

Açıkçası yemek yemek benim için çok güzel bir hobi :) O sebeple açlık ayarlarımı bozmuyor dersem yalan olur. Ama Ramazan'ı ve Ramazan'a dair her şeyi çok seviyorum. 

Kalabalık sofraları, paylaşmayı, ezanı duyacağın o bir saniye için beklemeyi, özenle yemekler hazırlamayı, bayram heyecanını, -günümüzde artık tatil planlarını-... 

Umuyorum ki bu sene Ramazan hepimize huzur getirsin. Dövmeliler, açıklar, kapalılar, herkes bir olsun. Kimse kimseyi yargılamadan kabul etsin.

Herkes kendi ruhunu doyurmanın gerçek yolunu bularak bitirsin bu güzel ayı... 

Hayırlı Ramazanlar!


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın! 
Kocaman Sevgilerimle,

MyReal



8 Mart 2024 Cuma

5 Mart 2024 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 237 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum!;

Yine bir kayboldum gibi ama buralardayım gitmeyeceğim bu sefer kararlıyım :)


AĞAÇ EV SOHBETLERİ 237




Ağaç Ev Sohbetlerimiz keyifle devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Kürtaj cinayet midir?" //deeptone'dan alıntıdır. 

Deep bu hafta gerçekten ama gerçekten çok zor bir konu seçmiş. Bakalım kimler neler yazacak bu konuda çok merak ediyorum. 

Hamile olduğumu öğrendiğim ilk zaman özel bir muayenehaneye gitmiştim kontrol için. Orada yirmili yaşlarında genç bir kız ve erkek arkadaşı da sıra bekliyordu. Kürtaj için... Açıkçası o kadar umarsız ve o kadar rahatlardı ki belki de ilk defa anne olacak olmanın vermiş olduğu duygu yoğunluğuyla ikisine de inanılmaz derecede sinir olmuştum. Resmen bir cana kıyacaklar ama hala öpüş seviş mırç mırç geziyorlar ortalıkta diye düşünmüştüm. Ve o kontrolden sonra da o doktora bir daha hiç gitmedim. Çünkü kendi kendime göz göre göre sırf para için bir cana kıyan insandan doktor mu olur? diye ikilemde kalmıştım. 

Açıkçası ben kürtajın kesinlikle ve kesinlikle cinayet olduğunu düşünüyorum. Eğer çocuk sahibi olmak istemiyorsanız kadın ve erkek tüm önlemleri almalısınız. 
Önceden inanç, örf adet, toplam baskısı vs. derken belki biraz daha iyiydi durum belki de daha kötü bilemiyorum ama günümüzde cinsellik yaşı çok çok aşağılara indi. Bilinçsizce yaşanan birliktelikler de doğal olarak istenmeyen sonuçlar doğuruyor.

Elbette ki anne ve baba gebeliği sonlandırmak istiyorsa o çocuğun doğması çocuğun kendisine haksızlık olacaktır. Kendisini istemeyen bir anne ve baba ona ne verebilir ki? O yüzden diyorum ya kadın da erkek de gereken tüm önlemleri almalı ve istenmeyen bir gebelik yaşanmamalı!

Gelin görün ki işin bir de tecavüz boyutu var! İnsanın kanını donduran bir gerçek bu... Haberlerde görüyoruz sürekli. Söylemeye bile dilim varmıyor ya işte yazıp okuyup geçiyoruz. Öz abisinin, babasının tecavüzüne uğrayan masum yavrularımız olmuyor mu? Hamile kalmıyorlar mı? 
Onlar ne yapsınlar? Sürekli yaşadıkları vahşeti hatırlayacakları bir hatıra olmayacak mı o çocuk? Evladım diye sevip bağrına basabilecek mi tecavüzcüsünün kanını taşıyan o çocuğa? 
O kadar zor bir durum ki. 

Her ne olursa olsun her canlının yaşama hakkı olduğuna inanıyorum ben o sebeple o minicik kan pıhtısının da yaşamaya hakkı olduğunu düşünüyorum. Bana kızanlar da olabilir ama sebebi ne olursa olsun kürtajın bir cinayet olduğunu iddia edenlerdenim. 

Yazan olursa haberdar etsin gelip okuyacağım mutlaka. 

EKLEME : 
Aslında yukarıda da yazmıştım. Tecavüz işin çok çok farklı bir boyutu. Onu düşünmek bile istemiyorum. Hani sanki tecavüze de uğramış olsa nolursa olsun doğursun mecbur doğuracak bakacak demişim gibi yorumlar gelmiş de o yüzden ekleme yapma ihtiyacı duydum. Bence evet doğurmalı. Gerekli psikolojik destekleri alarak elbette. Ama gelin görün ki doğurmak istemezse de anlarım, sonuçta bir insanın başına gelebilecek en iğrenç şey tecavüz! Allah'ım kimseye yaşatmasın. 
Ama işte içimde bir yer de diyor ki o minicik bebek masum, onun hiçbir günahı yok. Neden babasının günahının bedelini ödemek zorunda kalsın ki? 

Benim kabullenemediğim şey kürtajın normalleştirilmesi. Sevgilisiyle ya da eşiyle birlikte olduktan sonra hamile kalıp ama ben anne olmaya hazır değilim, bu çocuğu doğuramam demesi ya da tam tersi erkek için ben baba olmaya hazır değilim, o çocuğu aldırman lazım demesi. 
Çok affedersiniz ama b*k yemeseydiniz o zaman! Yaptığınız şeyin sonuçlarına göğüs germek zorundasınız. Canınızın istediği her şeyi yaşayıp sonra da bir canı ortadan kaldıramazsınız. Bunun alkollü araç kullanıp birinin ölümüne sebep olmaktan ne farkı var? 
O şoför katilse buradaki kadın ya da erkek de katildir. Hiçbir farkları yok benim açımdan. 

*Yine söylüyorum, tecavüz, ensest ya da annenin ölüm durumu vb. çok hassas çok ayrı değerlendirilmesi gereken durumlardır. İstisnadır ve istisnalar kaideyi bozmazlar. 


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın. 

Kötülükler uzak olsun bizden!

Kocaman Sevgilerimle,

MyReal

22 Şubat 2024 Perşembe

BCP 2024 OCAK RAPORU ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!

Canım deeptone sağolsun bu yazı tamamen kendisinden alıntıdır. :)
Şubat ayını yazarsanız bana da haber verin okumayı çok isterim. 




BCP etkinliğimizde dördüncü yılımızdayız. Etkinlik için her ay bir veya birkaç tema seçiyoruz ve o temada kitap okuyoruz veya film, dizi izliyoruz veya benzerlerini, manga, anime gibi. Birbirimizin raporlarını okuyarak keyifle yorumlaşıyoruz. Detayli bilgi ve etkinlik kuralları için tıklayın.

Ocak ayı temalarımız komedi, müzik, mizah idi. Şubat ayı ise yalnızlık, dostluk, kardeşlik, sevgi.

Ocak ayı listesi:

17 Şubat 2024 Cumartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 234~~

Selamlar sevgili blog dostum 

Deep bu hafta çok güzel bir konu seçmiş o yüzden ben de yazmak istedim. Mobilden yazdığım için yazım yanlışları vb olabilir affola!

 

Ağaç Ev Sohbetlerimiz yıllardır keyifle devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu seçip o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Daima doğruyu söylemek insan ilişkilerinde en önemli faktör müdür?"  //deeptone’dan alıntıdır.



Bence dürüstlük en en en önemli şeydir. Sonucunda karşımdaki insanı kaybedeceğimi bilsem bile asla yalan söylemem (söyleyemem).
Zaten ne geliyorsa da başıma hep bu yüzden geliyor ama ben yalan bir mutluluktansa gerçek bir acıyı tercih ederim. Ne olursa olsun karşımdaki insanların da bana doğruyu söylemesini isterim. Ne olursa olsun.
Yalnızca yalan söylemek değil , doğruyu söylememek de yanlış bence. Zira sonuçları çok kötü olabiliyor. 
Mesela çok eski bir dostum vardı birini seviyordu. Bana da sürekli anlatıyordu. Bir gün bugünkü derse sen de gelsene, bir bakarsın anlarsın o da beni seviyor mu sevmiyor mu , dedi. Ben de kabul ettim gittim. Baktım bizim kızın anlattıklarıyla çocuğun alakası yok. Belli ki bizim kız kendisi çocuktan hoşlandığı için yaptığı her şeyi de kendine göre yorumlamış. Mümkün olan en kibar şekilde doğruyu anlattım tabi… Sonuç istediğim gibi olmadı, kötü olan ben oldum ama ne olursa olsun-dostum- dediğim insana sırf o an mutlu olsun diye yalan söyleyemezdim. Zira çocuk bir süre sonra başka biriyle sevgili olduğunda ben arkadaşımı kandırıp umutlandırmadığım için mutluydum, keşke o zaman  doğruyu söyleseydim belki şimdi böyle olmazdı deyip vicdan azabı çekmedim. 
Gel gelelim şu anda benim yaşadığım durum da benzer bir şey işte. (Önceki yazımda anlattım) 

IK Sorumlusunun bildiği bir şeyi saklaması sonucunda zarar gören ben oldum, kendisi de yok yere vicdan azabı çekti. Belki de çekmedi bilemiyorum. Malum artık insani duygular yok olmaya yüz tuttu. 
Bana yalan söylenmesine de asla katlanamam. Zira bir boğa burcu olarak sorduğum sorunun cevabını zaten biliyor, sadece senin vereceğin cevabı görmek için soruyorumdur. 😅
Ben yazmakta biraz geciktim ama gören, yazmak isteyen herkes yazsın !


Kocaman sevgilerimle,
MyReal

16 Şubat 2024 Cuma

Sitem ~~

 Selamlar sevgili blog dostum!


Şu an o kadar sinirliyim ki doğru kelimeleri seçebilmek adına kendi kendimi telkin edip duruyorum.


Önceki yazımı okuduysanız istifa ettiğimi biliyorsunuz.

Ayrıldığım firma en azından ay sonuna kadar kalmamı rica etmiş olsa da yeni bir yerle anlaştığım için kalamayacağımı söyleyip ihbar sürem dolunca ayrıldım. 


Pazartesi günü yeni yere başlamayı beklerken bir anda mesaj atıp şu an için başka bir arkadaşla anlaştıklarını o yüzden çalışmaya başlayamayacağımızı yazmışlar!

Tabi hemen aradım kendilerini -Zira kendileri lafa gelince çalışanlara çok değer verdiklerini söylemişlerdi ama beni aramaya bile zahmet etmemişler! Evet maşallah insana baya değer veriyorlarmış !-

Yaptıklarının çok yanlış olduğunu onlar yüzünden işsiz kalacağımı söyledim ve bana ama siz zaten bizimle görüşmeye geldiğinizde istifa etmiştiniz zaten ayrılacaktınız dediler. Şaka gibi ama gerçek! 

A a iyi ki söyledin ya yoksa ben bilmiyordum istifa ettiğimi ! Yahu ben istifa ettim de benim her gün iş görüşmesine gitme hakkım vardı, firmam ayrılmamı istemiyordu. Ben 10-15 gün önce sizinle anlaşmış olmasam ay sonuna kadar -yani bir ay- istediğim zaman iş görüşmesine gidip kendime göre bir yer bulur hiç boşta kalmadan yeni işime başlayacaktım.

Hani güya sizinle de öyle olacaktı ya?!  

Gerçekten artık insanları anlayamıyorum.

Bu alelade bir şekilde kul hakkına girmektir. Bunu nasıl -profesyonel hayat- adı altında normalleştirebilir bir insan? 

İstifa ettiğim firmam sırf vazgeçmem için son görüşmemizde bana gideceğim yerden daha iyi bir maaş sundu ve ben verdiğim bir söz olduğunu para İçin verdiğim sözden dönemeyeceğimi söyledim. 

-Profesyonel hayat- diyerek üç kuruş için verdiğim sözden dönmediğim için bu yaşadığım bana reva mı? 

Gerçekten bunu mu hakettim?

Ben mi çok safım? İnsanlar mı çok kötü? 

Gerçekten artık hiçkimseyi anlayamıyorum. İnsanlar neden böyle oldular? 

Neden kimse kimseye değer vermiyor? 

Neden insanlıktan çıktılar ?


Sonumuz hayrolsun !


Sevgilerimle,

MyReal

8 Şubat 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 233 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostu-ları-m!

Son iki haftadır hayatım biraz karışık, o yüzden ne sizin yazılarınızı tam olarak okuyabildim ne de kendim yazabildim. En azından minicik de olsa bir şeyler yazayım, canım blogum onu terkettiğimi düşünmesin dedim. Deepsiciğimin seçtiği konuyu ele alıyoruz bu hafta. 



Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta sohbet konusu buluyor ve yazıyoruz. Herkes sohbet konusu bulabilir, herkes düşüncelerini yazabilir.

Haftanın konusu:

"Alışveriş merkezlerine alışverişe mi gidiyoruz, zaman geçirmeye mi?" //deeptone'dan alıntıdır. 


AVM'ye 10 kere gidiyorsam bunun en fazla 2 keresi alışveriş için oluyor. 
Biz ya çocuk oyun alanları için ya da yemek için gidiyoruz. :) 
Vee haftasonları asla gitmiyoruz. İşten çıkınca eğer o gün canımız dışarıda yemek istiyorsa seçeneklerin çok olması sebebiyle tercih ediyoruz. 


Arada bir D&R'da falan da geziyorum ama asla alışveriş yapmıyorum. Çünkü gerçekten kitap fiyatları online satışlara kıyasla inanılmaz yüksek kalıyor. -eh işte online'nın bir iki avantajından biri de bu zaten:)-


Onun dışında boş boş zaman geçirmek için AVM'ye gitmek hiç bana göre değil. Eğer vaktim varsa neden kendimi dört duvar arasına sıkıştırayım ki? Sahile inerim, vapura biner bir karşıya gider gerisin geri dönerim. Denizin, martıların, elimdeki sıcak çayın tadını çıkarırım... 


Dileyen herkesler yazabilir. 


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.


Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

6 Şubat 2024 Salı

6 Şubat Depremi ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostum,

Ne yazacağımı bilemesem de anmadan geçmek istedim... O kara günü, hiç doğmayan güneşi unutmak mümkün değil. Üzerinden koskoca 1 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki ne geride kalanların yaralarını sarabildik, ne gereken önlemleri aldık, ne ölülere sahip çıkabildik ne de dirilere! 


Rabbim korusun, Marmara Bölgesinde de büyük bir deprem beklendiği söyleniyor. Kaçabilen herkes yavaş yavaş kaçıp gidiyor buralardan ama ya kaçamayanlar? Kaçamayacak olanlar? Yıkık dökük, önünden bir kamyon geçtiğinde bile sallanan o evlerde yaşayanlar? 

40-50 yıllık, temelinin ne olduğu belli olmayan Allaha emanet evlerde yaşamak zorunda olup da buradan kaçamayanlar? 


Peki ya burada da Hatay'da, Malatya'da, Maraş'ta olduğu gibi milyonluk rezidanslarda yaşayıp yine de göçük altında kalanlar olur mu? 

Zira yalnızca fakir çaresiz insanlar değil, ne olduğu belirsiz, oradan buradan biten söz de müteahhitlere kanan onlarca insan da hayatını kaybetmedi mi? Dünyası kararmadı mı bu depremde? 


Sahi bu yapıları onayan kaç kişi ceza aldı? Hiç mi? Şaşırdık mı? Neyse sustum!
Şimdi bunun sırası değil diyenler çıkar ne de olsa. Her şeyi siyasete vuruyorsunuz ölülerden bile prim yapıyorsunuz, deprem oldu kim bilebilirdi Allah'ın kaderi böyleymiş, tabi siz inançsız olduğunuz için kaderi kazayı bilmezsiniz... 

Daha neler neler dimi? 

Neyse gerçekten susayım yoksa istemedik çok şey dökülecek dilimden.

Rabbim yitip gidenlerin mekanlarını cennet eylesin. Bu dünyada yaşayamadıkları tüm güzellikleri orada yaşamayı nasip etsin. 


Geride kalanlara ise sabır versin, dayanma gücü versin, yaşama hevesi sevinci versin. Tabii ne kadar mümkünse...


Şuraya da kıymetli dostum Meltem'in deprem için yazdığı türküyü bırakıyorum. Bugün böyle içimiz de dışımız da kapkara ...


Yeniden görüşünceye denk kendinize çok çok iyi bakın. 

Rabbim hepimizi korusun.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

2 Şubat 2024 Cuma

SOHBET, DERTLEŞME ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostum! 

Bugün seninle biraz dertleşelim mi ne dersin? 


Çok çok eskilerden beri buradaysan benim İstanbul'u sevmediğimi ve hep daha küçük bir şehirde minimal, güzel bir hayat sürmek istediğimi bilirsin zaten... Bilmiyorsan da öğrenmiş oldun işte :)

Son günlerde artan kiralar, kreş ücretleri, servis paraları, aidatlar, TRAFİK, zam yapmak istemeyen patronlar, artan istifalar, depresyonlar o bu derken bir süredir , sesini kes otur aşağı, deyip güçlükle susturduğum bu isteğim yeniden sesini duyurmak için çırpınmaya başladı. Kısacası aldım başıma belayı, şimdi sustur bakalım susturabilirsen! Arsızlaştı da artık kızınca korkmuyor... 

Benim gibi İstanbul'da kiracı olarak yaşayan blogdaşlarım var ise bana bir yardım edin lütfen. Bu şehirde yaşamanın da güzel yanları olduğuna kendimi inandırmam lazım... 


Deniz var mesela dimi? Eee senede kaç kere sahil kenarında oturup keyif yapıyoruz ki? Maşallah denize manzarası olan bir yerde 2-3 ahbap oturup kahve içsek maaşın dörtte birini bırakıp çıkacağız!

E akrabalarının çoğu burada! Yani? Onlara senede kaç kere gidiyorum ki? Daha doğrusu pandemiden sonra kim kime gidip geliyor? -Hoş pandemi de bahane oldu bence. İnsanlar zaten birbirlerinden el ayağı çekmek istiyormuş belli ki pandemi de herkese istediği imkanı sundu bedavadan... 

Sosyal aktiviteler çok fazla! Tiyatro var, opera var, o var, bu var... Samimiyetle soruyorum arkadaşlar ailece bir tiyatroya gitmeye kalksak ne kadar harcayacağız? Kaç saatimiz trafikte korna seslerinin arasında lanetler eşliğinde geçecek? 

Kreşler, okullar bir dünya! Gözünüzü seveyim bir kendinize gelin. El kadar bebelerin kreşleri olmuş aylık 15-20bin TL ben o paraya başka bir şehirde özel yatılı bakıcı tutarım yahu! Kolejde mi okuyor bu çocuklar, 3-4 dil mi öğreniyor? Akşama kadar hopla zıpla orayı burayı boya bitti gitti. 

E iş imkanı çok ama İstanbul'da, küçük şehirde ne iş yapacaksın? Gerçekten mi? İş imkanı mı çok yoksa saçmasapan iş ilanı mı? İş arama platformlarına bakınca adeta şok oluyorum. Aranan nitelikler Kaf Dağına ulaşıyor, alınacak kişi sayısı 1 ama başvurular yüzlerce! İmkanlara gelince : Dolgun maaş + yemek + yol. Ooo süper maaş dolgunmuş, yol, yemek de varmış. Yahu ne demek yemek de varmış? Onu da vermeyin isterseniz, aç bilaç çalışsınlar. Ne de olsa çalışan da bir tür köle değil mi? 
Ama biz sigortayı maaştan yatırıyoruz maaşının tamamı hesabına yatıyor. Eee yani? Bu zaten yapman gereken şey değil mi? Neyi lütuf diye sunuyorsun bana? 
Üstelik dolgun maaş dediği de asgari ücretin 3-5 fazlası. Memleketteki enflasyona bakınca yapılan zamlar da 2 ay sonra pul olup uçuyor hepimiz biliyoruz. 

Amannn şiştim valla! Düşündükçe, yazdıkça daha da şişiyorum o yüzden en iyisi bitireyim. Şimdilik ... 

Biraz da siz anlatın bakalım sizin oralarda havalar nasıl? Bu negatif kızı nasıl pozitife çekebiliriz? :)


PS: Anneliğe değinmedim bile! Onu yazmaya başlarsam sayfalar yetmez :) Yazacağım ama aklımda var bir şeyler...


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.


Kocaman Sevgilerimle,


MyReal
NOT: GÖRSEL GOOGLE'DAN ALINTIDIR.

1 Şubat 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 232 ~~

 Selamlar Blog Dostlarım! 

Deepsi bu haftanın konusunu güzel yerden seçmiş :) Gören herkes yazsın ki fikirlerimizi öğrenelim...

//Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu:

"Alışveriş, iş, iletişim, her şey internet üzerinden, artık yüzyüze kavramı kalmadı. Bu iyi bir şey mi?"

//deeptone'dan alıntıdır. 


Yani teknolojiyi takip edelim, nimetlerinden faydalanalım, hayatımız kolaylaşsın bunda hemfikiriz. Ama sürekli "online" olmak açıkçası bana hiç cazip gelmiyor. 

Özellikle pandemi sürecinde "home-office" çalışırken aman işimizden olmayalım, aman dünyanın hali belli değil derken gecemiz gündüzümüz birbirine girdi, resmen kölelik düzenine yeni bir boyut geldi. Normal 8.00-17.00 / 9.00-18.00 çalışma diye bir şey kalmadı. Şimdi ofislere dönülmüş olsa da yok uzak bağlantılarla, yok laptoplarla, yok akıllı telefonlarla patronlar sürekli "online" olmanızı, atılan maillere/mesajlara anında cevap vermenizi falan istemeye başladılar.

E ama ben tatildeyim ya hani? Havuzdayım şu anda? Telefonum da su geçirmez değil biliyor musunuz? O yüzden hem yüzüp hem de telefonla maillerimi kontrol edemiyorum kusura bakmayın! 

O kadar ki ameliyat olan insana bile ee 1-2 güne evden çalışmaya başlarsın ama dimi, falan demeye başladılar. Tövbeler tövbesi!


Sinemaya gidiyorsun, konsere gidiyorsun orada da herkes "online" olma derdinde aslında kimsenin gözü sahnede değil, herkes telefonunun ekranından izliyor. eee ne diye o zaman o kadar para verip de bilet aldınız? Zahmet edip oralara kadar gittiniz? Evinizde oturup açsaydınız canlı yayınları izleseydiniz. Ben şahsen sanatçı olsam verdiğim emeğe acırdım... 


Aile buluşmaları var mesela. Artık ayda yılda bire düştüğü yetmezmiş gibi bir de bütün gençlik ya instagramda ya tiktokta ya oyun derdinde ya borsada vs vs. Kimse o sofrada değil! Neneler dedeler bile artık "online".


Online alışverişe gelecek olursak. Yapmıyor muyum elbette yapıyorum günümüzde aksi mümkün değil ve evet özellikle bebekli kadınlar için inanılmaz hayat kurtarıcı oluyor bu konuda haklarını yiyemem.
Ama ben aldığım sebzeyi seçemiyorsam, kıyafeti deneyemiyorsam keyif alamam ki o alışverişten. O yüzden online alışverişi sadece mecbur kaldığım, hiç vaktimin olmadığı zamanlarda tercih ediyorum.

Ayrıca beğenmediğim ürünü değiştirmek/iade etmek için saatlerce müşteri hizmetlerine bağlanmak için uğraşmam gerekiyor. En sinir bozucu olaylardan biri...

He bir de kuryeler için olan tarafı var. Bazen bazı arkadaşlara bakıyorum. Dışarıdaki yağmura çamura bakmıyor hop giriyor getire 1 soda söylüyor. Aradan bir saat geçiyor biti kanlanıyor ya bir şeyler atması lazım ağzına hop bir çerez söylüyor. Bir iki saat sonra ya oyun esnasında güzel gidiyor deyip bir de cola cips falan söylüyor. Yahu kardeşim ne alacaksan hepsini bir kerede alsana. Yazık günah değil mi? Bunu sana getiren de bir insan, o yolu gide gele sırılsıklam oluyor, canını tehlikeye atıyor. 
Tamam tamam ben de biliyorum getirme başıma para aldıklarını! Her şey para ya zaten. Bu hayattaki en önemli şey paraydı dimi? Tüh bak gene unutmuşum! 


Bir de yapay zeka olayı var. Geçenlerde sevgili Sude bir yazı yazmıştı. Linkini bıraktım. Bence bir gidip okuyun. Anca bu kadar işe yarar işte. Adı üstünde "yapay" çünkü... 

Bir arkadaşımla, dostumla karşılıklı içtiğim kahvenin, ettiğim sohbetin yerini asla hiçbir şey alamaz. 


Son olarak;
Enteresan bir şekilde teknoloji geliştikçe hayat daha çekilmez ve yorucu bir hal alıyor. Bu bizim ülkemize mi özgü. Bizim insanlarımızın sömürü anlayışından mı kaynaklanıyor bilemiyorum. -Zira patronlarla ilgili yazdıklarım birkaç paragraf yukarılarda- Çünkü teknoloji geliştikçe hayat daha kolay olmalıyken, trafik ve stres azalmalıyken bizde durumlar tamtersi... 


Neyse gene çok konuştum. Burada bitsin artık :)

Yazarsanız bana da haber verin okumak isterim mutlaka.

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal
Not: Görsel Google amcadan alıntıdır. 

29 Ocak 2024 Pazartesi

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ 1 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!

Bu ay ben de BCP'ye katıldım.

Ocak ayının temaları komedi/mizah/müzik. Kitap, dergi, webtoon, manga, film, dizi, şov, anime, her türlü katılabiliyoruz. Okuyarak, izleyerek, dinleyerek.

Bu yıl, temaları her ay ayrı ayrı seçeceğiz. Şubat ayı henüz belli değil ama yakında belli olur. //deeptone'dan alıntı.


Ben öncelikle bir filmi yazmaya karar verdim. Hem deee çocuk filmi, çünkü neden olmasın? :)
Zaten müzik falan beni aşardı :)

Yellow Bird / Maceracı Kuş


Konusu:
Öksüz, yuvasını hiç terketmemiş, sakar bir kuş olan kahramanımız Gus, gerçek bir ailenin özlemiyle yanıp tutuşmaktadır. İçinde bulunduğu sürü Afrika'ya göç hazırlığı içindeyken sürünün lideri Darius sakatlanır. Birbirinden ilginç olaylar zinciri sonunda sürünün liderliğini üstlenmek Gus'a kalır. Gus için bu yolculuk sadece kendini kanıtlamak için değil, kendini keşfedip gerçek kimliğini bulabilmek adına harika bir fırsat olacaktır.


Filmi ben de oğlum ve arkadaşlarıyla birlikte büyük bir keyif alarak izledim. Demir kuşlar olayının aslını öğrenince de hem şaşırdım hem de çok eğlendim. :)
Dipçe: Sakarlar da başarabilir! :)


Dizi olarak da Kore dizisi olan The Master's Sun 'ı seçtim. 

Yanii buna Fantastik diyenler de oluyor ama komikli fantastik o zaman :)


Konusu
:
Dizi, hayaletleri göreme yeteneğine sahip Kong-Sil’in (Kong Hyo-Jin) etrafında dönmektedir.
Kong-Sil geçirdiği bir kaza sonrasında uzun süre komada kalır ve uyandığında hayaletleri görmeye başlar. Her yerde ve birden bire karşısına çıkan hayaletler yüzünden normal bir hayat yaşayamayan Kong-Sil bir gün karşılaştığı Joong-Won (So Ji-Sub) adında bir adama dokunduğunda hayaletlerin ortadan kaybolduğunu fark eder. Artık Joong-Won’un peşini bırakmaz.


Gong Hyo-Jin benim Koreli aktrisler arasında en beğendiklerimden zaten. Bu dizide de yer yer çok salak -tatlı anlamda bir salak- ya bu dedirten hareketleri oluyor.
Eğer K-Drama izleyicisiyseniz So Ji Sub için bir şey söylememe çok da gerek yok zaten. Tipik kasıntı Oppalardan birini canlandırıyor işte :)

Bu diziyi izlemediyseniz bence izleyin. Öyle zaman geçirmelik, keyifli bir dizi sonuçta. Gerilim falan da yok yaniii... Ben ki en ufak korkunçlu hayalet sahnesinden korkan biriyim, yok diyorsam kesinlikle yoktur! :) 


Diziye de filme de puanın: 5/5


Bir de şöyle bir müzik bırakıp gidiyorum, hangi müziği hangi filmde izlediğinizi hatırlıyor musunuz? Ben bazılarını bilemedim, ama bazılarının sahneleri de biranda canlandı zihnimde...  :)


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

Not: Bazı bilgiler Google'dan alıntıdır. 

26 Ocak 2024 Cuma

MyReal Yazıyor : Mini Bir Deneme ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostum! 

Yıllar yıllar sonra minik bir deneme yapıp bir şeyler karaladım. Bakalım beğenecek misiniz? 

~~

 
Onunla göz göze geldiğimiz o ilk anda adeta nefesim kesilip ellerim buz kesmişti... 

Aysu kolumu dürtene kadar gözümü dahi kırpmadan onu izlediğimin farkında bile değildim. 

Haftanın neredeyse beş günü gelip takıldığımız bu sıradan kafede şarkı söyleyen diğerlerinden ne farkı vardı ki? Sesi beni adeta içine çekiyordu. Kendimi bir türlü kızlarla olan sohbete veremiyor, sürekli onun sesine dalıp gidiyordum. Göz göze geldiğimiz her an -ki bu en az üç kere oldu- kalbime bir şey batıyor gibi hissediyordum.  

Bir an sadece kısacık bir an dudaklarının yana doğru kıvrılıp bana sırıttığına yemin edebilirim. Tanrım! Adamı dakikalardır gözlerimle yedin. Tabi ki sırıtır! Hadi ama kızım, kendine gel artık! 

Ve bir kez daha kolumu dürten Aysucum beni onun hapsinden kurtarıyor. 

"Hayırdır, kızım! Takıldın kaldın adama."

"Yok be ne alakası var? Şarkı hoşuma gitti sadece."

"Hı hı kesin öyledir."

"Öyle öyle! Hadi kalkın başka bir yere gidelim çok kalabalık burası bugün."

"Kalabalık mı? İyi misin kızım sen?"

"Off iyiyim ya hadi kalkın."

"Dur bari hesabı isteyelim."

"Tamam siz ödeyin ben dışarıdayım. Bir arama yapmam lazım." dedikten sonra kızların cevap vermesini dahi beklemeden kendimi dışarı atıyorum yüzüme çarpan buz gibi havanın beni kendime getirmesini umut ederek. İçimden bir ses arka dön, hadi Es dön de bak şu çocuğa dese de kulak asmıyorum o sese. Aysu koşar adım yanıma gelip kolunu boynuma doluyor. 

"İyi olduğuna emin misin?"

"Ne bu şimdi? İyiyim dedim ya hem neden iyi olmayayım ki?"

"Peki peki bir şey demedim. Bu arada kızlar kalkmak istemediler, çocuğun sesi çok güzelmiş biraz daha kalıp story atacaklarmış. Başbaşayız yani!"

Lanet! Ne demek story çekecekler. Gel şimdi 24 saat boyunca o storylere bakmamak için kendinle savaş. Arkadaş değil düşman bunlar be! 

"Eee nereye gidiyoruz minik kuş?"

"Birer bira alıp sahilde oturmaya ne dersin?"

"Sen ve sahilde bira içmek hem de bu soğukta? Sen gerçekten iyi değilsin!"

"Aman Aysu abarttın tamam vazgeçtim hadi bana gidelim bir film falan izleriz."

"Hayır hayır hayır vazgeçmek yok. Ben şuradaki büfeden biraları alıp geliyorum bekle burada!"

Ah benim delidolu arkadaşım, canım Aysum... Tam 16 yıldır en büyük sırdaşım, dostum, canımdır Aysu. İhtiyaç duyduğum her anda yanımda belirir, sanki o an ona ihtiyacım olduğunu haber veren perileri varmış gibi... 

~~

Öylece oturmuş biralarımızı yudumlarken Aysu bir anda ayağa kalkıp beni kolumdan çekiştirmeye başladı, "Hadi hadi kalk geri dönüyoruz kafeye." diye.

"Delirdin herhalde! Bıraksana kolumu."

"Evet, delirdim. Delirttin beni. Belli işte kızım adamın bir şeyinden etkilendin, aklını dağıtamıyorsun. Gidip konuşacağız. Kendin bizzat hanzonun teki olduğunu farkedeceksin bu masal da başlamadan bitmiş olacak. Hadiii!"

"Rahat bırak beni Aysu, lütfen. Allah aşkına ne diyeceğim adama? Pardon ben 32 yaşında koca bir kadın olsam da liseli ergenler gibi sesini duyduğum anda hayaller alemine daldım, nefesim kesildi. Kaç saattir de aklımı senden alamıyorum mu?"

"Evet, aynen böyle diyeceksin, hadi!" 

"Saçmalama Aysu..." derken bir anda tüm bedenim buz kesiyor. Bir kez daha o büyülü ses kuşatıyor dört bir yanımı. Aysu'nun yardımı ve çığlıkları eşliğinde kayalıkların üzerinden kalkıp sahile dönüyorum. S...! Bu gerçek olamaz dimi? Etrafta uçuşan ıslıklar, çığlıklar, video çeken genç kızlar...

Nemli kumların üzerine serdiği montunun üzerine oturmuş, elinde gitarıyla aklımı başımdan alırken varlığımın hiç de farkında değil gibi görünüyordu... 

Aysu yine(!) kolumdan çekerek beni sahile doğru götürürken ne attığım adımların farkındayım ne de etrafımda olup bitenlerin. İlgilendiğim ve odaklandığım tek şey o!.. Tanrım, n'oluyor bana böyle! Kendimi aptal bir sapık gibi hissediyorum... 

Bir fırsat bulup kaçamadın mı bana 
Elleri savıp kopamadın mı yanıma 
Çok yalnızım sevgilim...



~~~

Devamı gelecek. Açıkça söylemeliyim dönüp okuyarak düzeltme yapmak istemedim. 
Böyle saf ilk hali nasılsa öyle kalsın istedim o yüzden muhtemelen hatalar vardır ama olsundu :)


Samimi bir şekilde eleştirel yorumlarınızı bekliyorum. 


Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal
not: Görsel Google'dan alıntıdır.