31 Ekim 2019 Perşembe

Hikayem: Karanlık Ruhlar - Bölüm 6: Senin için Öldürebilirim ~~

Selamlar canlar!

Hikayemi yazmaya ve Wattpad'de yayınlamaya devam ediyorum. Orada tabi 21. bölümdeyiz :)
Daha önce de belirttiğim gibi; üzerinden yıllar geçti, o yüzden ilerleyen bölümler arasında kopukluklar, eksikler, mantık hataları bir sürü şey var. Yine de umarım severek okur ve görüşlerinizi benimle paylaşırsınız.

Keyifli okumalar (:
İlk bölümü okumayanlar için Tık Tık ^^
İkinci bölümü okumayanlar için Tık Tık ^^
Üçüncü bölümü okumayanlar için Tık Tık ^^
Dördüncü bölümü okumayanlar için Tık Tık ^^
Beşinci bölümü okumayanlar için Tık Tık ^^

***
6. Bölüm: Senin için Öldürebilirim ~~
Aymira, o günden sonra 10 gün boyunca yalnızca finalleri ile uğraşmış, hafta sonları da dahil olmak üzere sınav için fakülteye gitmek dışında odasından dışarı adım atmamıştı. Bir ara yaşlı kadına mesaj atıp kendisine ihtiyacı olup olmadığını sormak istemişse de telefonunu tüm o karmaşa yaşanırken dükkanda unuttuğunu çok sonra fark etmiş ama üzerinde durmamıştı. Ne de olsa Eylül müdire ve ihtiyardan başka kimse bir telefonu olduğunu dahi bilmiyordu.



O gün, son sınavdan çıkınca koşar adım çiçekçiye gitti. Günlerdir dükkanı tek başına idare etmeye çalışan yaşlı kadının çok yorulduğuna ve ortalığın kir pas içinde olduğuna emindi. Yaşlı kadının, sınavları hakkında soruları olduğuna emin olduğu gibi… Ancak, çiçekçinin önüne gelip de kapının kapalı olduğunu görünce şaşırdı, yine de kimseye bir şey soramadı. Yaşlı kadının bir şeyler almaya gittiğini düşünerek çantasındaki yedek anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeri girer girmez her zaman olduğu gibi çantasını ve üzerindeki ince hırkayı masanın yanındaki dolaba tıktı ve arka tarafta bulunan küçük tuvalete gidip viledayla fırçayı alarak geri döndü. Dükkan sanki uzun zamandır kapalıymış gibi ağır bir kokuya sahip olduğundan demir kapıyı ve masanın hemen sol tarafında bulunan küçük camı açtı. Her yeri güzelce fırçalamadan önce çiçekleri solmuş saksıları temizledi. Hemen ardından da yerlere saçılan toprakları ve ölü bitkileri büyükçe bir çöp torbasına tıktı. Yerleri sildi. En son masanın üzerindekileri toplayıp tozunu alacakken adının yazılı olduğu kağıdı fark etti. Titrek el yazısını hemen tanıdı ve kadının yapması gereken işleri sıraladığını düşünerek sonra okumak üzere pantolonun arka cebine tıktı, küçük kağıdı. Oysa okusaydı bilecekti orada bir dakika daha durmaması gerektiğini, tehlikenin yeniden etrafında dolandığını…



Genç kız, masanın tozunu almış, hemen ardından dükkanın demir kapısını örtmüş geri dönecekken arkasındaki kapı şiddetle geri açıldı. Hafifçe irkilerek geriye dönüp baktığında gördüğü adamlar bedenindeki adrenalin salgısını arttırmış, kalbi korkuyla çırpınmaya başlamıştı bile... Bulundukları küçücük dükkan, karşısındaki kocaman üç adam ile nefes alınması imkansız bir alan haline gelmişti. Solukları daha da sıklaşırken bir eli istemsizce kalbinin üzerinden boynuna doğru aldı. Gelmekte olan atağın farkındaydı ama şimdi sırası değildi! Bu adamların karşısındayken kontrolünü kaybedemezdi. Evet, müşterilerle ilgilenmek onun işi değildi ama şimdi sakin olup yaşlı kadın gelene kadar elinden geleni yapmalıydı. Kapıyı açış şekillerini düşünmemeliydi. Her müşteri kibar olmak zorunda değildi.

Kendini sakinleştirmek adına kaçıncı defa olduğunu bilmediği bir sefer daha ‘Geçti, sakin ol Aymira. Sorun yok, sakin ol,’ diye tekrar ederken, içten içe, adamlardan biri “Ooo bizim moruk yerine çok tatlı bir bebek bırakmış,” deyip kendisine doğru gelmeye başlayınca, bilinçsizce geri geri gitti Aymira. Küçücük dükkanda ne kadar geri gidebilirdi ki? Birkaç adım sonra ayakları yerdeki saksıların arasına karışmış, duvarla buluşmuştu küçücük bedeni. Adam, üzerine doğru eğilirken gözleri donuklaşmış, sanki mümkünmüş gibi daha da yaslanmıştı arkasındaki duvara. Nasıl olduğunu anlayamadan yüzüne dokunmaya başlayan eli tutup ısırmaya çalıştı ama daha emeline ulaşamadan suratının ortasına patlatılan tokat ile yere kapaklandı. Yalnızca birkaç saniye sonra da kendinden geçmişti...



Kapıdan henüz girmişken kızın, yere düşüşünü gören adam, iri yarı adamının yanına gelip suratına yumruğunu geçirirken “Kimden izin aldın ulan! Sen ne bok oluyorsun da benim elime geçen kadına elini sürebileceğini düşünüyorsun!” dedi, hayvansı bir vahşilikle. Peş peşe indirdiği yumruklarının ardından adamın yüzü kan çanağına dönmüştü ama bu, hiç umurunda değildi. O, kanı severdi, gücü, acıyı…



Aldığı darbelerle yere yıkılan adama dönüp bir kez daha bakmadan yerde yatan kızın yanına gitti. Yüzünü örten kızıl saçlarını geriye iterken, sağ yanağında yer edinen kırmızılık içini yeniden öfkeyle doldursa da adamın cezasını kızın gözleri önünde verecekti. Kollarından birini dizlerinin altından geçirirken diğerini de omuzlarının altından geçirip kucağına aldığı kızla birlikte çıktı dükkandan. Geri dönüp adamlarına direktiflerini vermeyi unutmamıştı elbette.

“Dükkanı dağıtın ve o moruğu bulup iki gün sonra geri geleceğimi söyleyin! Şu şerefsizi de bir güzel temizleyip akşama karşıma getirin!”



~~



Aymira, bilinci yavaşça yerine gelirken hatırladığı son anların, kötü bir rüya olmasını diledi. Asla gerçek olmasını istemeyeceği, lanet olası bir kâbus! Ama elbette öyle olmamıştı.
Zaten onun dilekleri ne zaman gerçek olmuştu ki?



Gözlerini aralarken yüzüne dokunan el, en büyük kâbuslarının başlangıcının habercisiydi. Karşı koyamadı genç kız. Yıllar içerisinde defalarca yaptığı gibi yine gelecek olan acıyı ve ölümü bekledi. Ruhu değildi artık o yatakta yatan, bedeni bir külçe gibi yığılmıştı, kendisi gibi en az beş kişinin daha yatabileceği geniş yatağa... Beyni tüm fonksiyonlarını kapatmıştı adeta. Yalnızca bilinçsiz nefesleri ve birkaç damla gözyaşı vardı Aymira’nın. Ne çığlıkları ne de çırpınışları…



Tanımadığı o kocaman adam, kollarından birini sırtının altından geçirirken gözyaşları da dondu kaldı. Gelecek olan felakete hazırdı. Ama beklediğinin aksine sırtı yatırıldığı yatağın başlığı ile buluşunca bir an için umutla doldu zavallı ruhu. Belki, belki de bu sefer her şey korktuğundan farklı olacaktı…



Adam, hiçbir şey söylemeden odanın kapısını açtı ve bir anda en az kendisi kadar yapılı 4 adam odaya girdi. Aymira, bu görüntü karşısında kanının donduğunu hissetse de umutlarının yıkılması için henüz erkendi. Çünkü güzelliklerle hiç tanışamamış gözleri hayatın en büyük pisliklerinden birini daha görecekti. Ve o, umudunu kaybetmek fiili aklına bile gelemeyecekti, genç kızın.



Kendisini uyandırdığını düşündüğü adam yeniden yanına gelirken istese de daha öteye gidemedi. Üzerindeki pikeye daha da sıkı tutunup bedenine tamamen sararken dizlerini kendine doğru çekerek küçücük kaldı sadece. Adam gelip de yanına oturunca umutsuzlukla yumdu gözlerini genç kız ve yanaklarından birer damla daha yaş süzüldü… O kocaman ve korkunç el bir kez daha deyince yüzüne irkildi. Haykırmak, uzak dur, yapma demek istedi ama diyemedi…



“Ah güzelim… Yanağının halini görüyor musun?” diyen adama şaşkınlıkla baktı bir an sonra. Neyden bahsediyordu bu adam?



Kızın gözleri kendi gözlerine kitlendiği an içindeki duygular şahlandı. Bu kız, onundu! Ve o şerefsiz onun olana el sürmüştü!



“Harun! Getir o şerefsizi buraya!” diye kükreyen adam, içindeki korkuyu daha da harlamıştı. Korkudan ölmek diye bir şey var ise Aymira tam da o anda böyle bir şeyin olmasına ihtiyaç duyuyor, aldığı her nefeste bu isteğinin gerçekleşmesi için dua ediyordu.



Bir an sonra yüzü gözü yaralar içerisindeki bir adam yatağın dibine kadar getirilmişti. Yanında oturan, koyu kahve gözlü adam cebinden siyah bir bıçak çıkarınca, yüzü yaralar içerisindeki adam haykırmaya, yalvarmaya başladı. Aymira şok olmuş bir şekilde gözlerini bir an olsun kırpmadan çevresinde olanları izliyordu. Sanki kendisi gerçekten de orada değildi, sığınma hayatı yaşadığı yurdun yine en gizli köşelerinden birine sinmiş, bakıcının açık unuttuğu televizyonunun karşısında bir gerilim filmi izliyordu. Yanındaki adam yeniden kükrerken bile titremedi genç kız. Ama yüzü yaralı adam daha da şiddetli bir şekilde titremeye ve yalvarmaya başladı.



“Yapma abi, kurban olayım yapma. Ben, ben valla bilerek…”



“Kes lan! Ben, benim olana kimin dokunmasına izin verdim bugüne kadar pezevenk! Sen kim oluyorsun da bana ait bir şeye elini sürebileceğini düşünüyorsun?” diye tıslarken Aymira bir an düşündü, kimdi bu adam, ne demekti benim olan, kendisinden mi bahsediyordu? Bir anlık şokla kendinden geçmiş olsa da karşısında duran adamların sımsıkı tuttukları ve korkudan yalvaran adam dükkanda üzerine yürüyüp kendisine tokan atan adamdı, biliyordu. Ama benim olana elini süremezsin diyen bu adam da kimdi? Kendisini tanıyor muydu? Onu koruyacak mıydı? Bir an bu düşünceyle bedeninin gevşediğini hissetti genç kız. Hayatında ilk defa biri onu korumak adına başka birini cezalandırıyordu öyle mi? Eylül müdire bile bu kadarını yapamamıştı! Evet, onu kurtarmıştı ama onun için birini cezalandırmak? Zavallı ruhu yeniden umutla doldu genç kızın. Belki de bu adam gerçekten de zarar vermeyecekti ona. Gözlerini karşısındaki adamın yüzüne çevirdi.



Ama gerçek çok başkaydı! O Barlas’tı! Karanlığın, acımasızlığın diğer adıydı. O, isterdi ve alırdı. Eğer Aymira’ya benim demişse bu, onun kararıydı ve karşısındaki kişinin tek bir itirazda ya da yorumda bulunma hakkı yoktu! Eğer Aymira’ya benimsin demişse bu, kızın ölüm fermanını okuduğu anlamına gelirdi ama genç kızın henüz bundan haberi yoktu. Yaşayacağı karanlık günlerin yalnızca bir nefes ötesinde olduğunu bilmiyordu...



Karşısındaki adama iyice yaklaşan ve bıçağını yüzünde gezdiren adamı izledi, gözlerinde belirmeye başlayan korku ile. Kendi gözlerine eş koyu kahve gözlere sahip adam bu defa tıslayarak “Hangi elin?” diye sorunca aklına dolan korkunç senaryolar karşısında gözleri irileşmiş, yüzü donmuştu genç kızın.



Yüzü yaralı adam bir kez daha “Abi yapma, affet,” derken Aymira da içinden tekrar ediyordu: Bu kadar ileri gidemezsin! Yapma, yapma, yapma! Ama adamın eline saplanan bıçak, etrafa saçılan kanı ve odayı dolduran çığlıkları bir kez daha vermişti ona cevabını. Yalvarmak, asla sonucu değiştirmezdi. Vahşi bir avcı, yakaladığı avının gözünün yaşına bile bakmazdı! Acıyla inlerken bir kez daha sarıldı karanlıkla, gözlerinin gördüğü karanlıklardan kurtulmak isterken bambaşka bir karanlıkla kucaklaşması da hayatın ona karşı sunduğu lanet bir oyun değil de neydi? Peki ya o kulaklarına dolan ses, aklının bir oyunu değil miydi?



“Senin için güzelim. Onu senin için öldürebilirim… Sana kimsenin dokunmasına izin vermem!”


***

Sosyal medya: asliyilmazmyreal , asliyilmazhikayeleri ve myrealsbooks


Kocaman Sevgilerimle,


5 yorum:

  1. heeeey tamaaaam. farklı diyarlar seni mimlesiiin. sanırım haftasonu yazcak o. ondan sonra da sen yazarsıın. ama oku bütün bölümleriiii :)

    YanıtlaSil
  2. heeey, farklı diyarlar şimdi yazdıııı ve seni mimledii, sıra sendeee, rahat rahat keyifle yaz hihi :)

    YanıtlaSil
  3. sen akela yı mimliycen. bak ortak öykümüz devam ediyor, yazımda var yorumu, en baştağğ :)

    YanıtlaSil
  4. Yanıtlar
    1. deeptone
      Sorma gene kaçmışım o zamanlar
      sorriiii

      Sil

İlk fırsatta cevap vereceğim!.. (:
I will reply your comment as soon as possible! (: