13 Aralık 2018 Perşembe

Okudum Bitti - SARAI / J.A. REDMERSKI ~~

Merhabalar blog dostlarım,

Uzun bir inziva döneminden sonra bir kitap yorumuyla tekrar sizlerleyim... Yıllar içerisinde canım blogum ve sizler alıştınız aslında benim bu kayboluşlarıma. İşte tam olarak en sevdiğim yanı da bu ya blogumun, ne kadar zaman sonra dönersem döneyim hep kucak açtı bana... Neyse çok da duygusallaşmadan kitap hakkındaki yorumuma geçeyim.


TANITIM:
"Beş yıldız!" 
-The Book Enthusiast -

"Bu seri inanılmaz."
-Smi Book Club-

The New York Times, USA Today ve The Wall Street Journal'ın çok satan yazarı J.A. Redmerski'den tutkunun ve hayatta kalma mücadelesinin romanı… 

Sarai henüz on dört yaşındayken annesi tarafından Meksika'daki bir uyuşturucu baronunun yanında yaşamaya zorlanmıştır. Fakat Sarai, normal bir hayatın ne demek olduğunu unutmasına rağmen, zorla alıkonulduğu evden kaçma umudunu da hiç yitirmemiştir. Soğukkanlı bir katil olan Victor da tıpkı Sarai gibi çocukluğundan beri hep ölüme ve şiddete tanık olmuştur. Victor öldüreceği yeni hedefiyle ilgili bilgi almak için Sarai'ın bulunduğu yere geldiğinde genç kız ,buradan kaçabilmek için elindeki tek fırsatın bu adam olduğunu anlar. Ne var ki, işler Sarai'ın planladığı gibi gitmez ve tehlikeli bir adamın elinden kaçarken, kendini Tucson'a giden bir kamyonun arkasında değil, bambaşka tehlikelerin içinde bulur. 

Firar sırasında Victor içgüdülerinin etkisindeki kişiliğinden sıyrılır, vicdanının sesini dinler ve Sarai'a yardım etmeye karar verir. Çift birbirine gittikçe yakınlaşırken, Victor kızı korumak için her şeyini, hatta herkes gibi Sarai'ın ölmesini isteyen erkek kardeşi Niklas'la aralarındaki ilişkiyi bile tehlikeye atar. Victor ve Sarai birbirlerine olan güvenlerini arttırırken, aralarındaki uyuşmazlıklar da zamanla azalmaya başlar. Peki Victor'un kaba kuvvete dayanan yetenekleri ve tecrübesi Sarai'ın hayatta kalmasına yetecek midir? Bu kitap Sarai ve Victor'un hikâyesidir.
(Tanitim Bülteninden)

Çeviri: Murat Karlıdağ

Sayfa Sayısı: 416

Yayınevi: Ephesus Yayınları
İlk Baskı Yılı : 2016



Benim Yorumum;

Serinin tamamını uzun zaman önce okumuş olsam da ilk yorumu paylaşmak bugüne kısmetmiş ☺️

Bu seri hakkında yazılan yorumlar o kadar iyi ve güzeldi ki serinin tamamını hiç düşünmeden büyük bir hevesle aldım. Gelin görün ki bazı özel sebeplerimden dolayı başlamak nasip olmamıştı ve bir süre öylece ofisin kitaplığında kalakaldılar... En son Lydia'yı da alınca hadi Bismillah dedim ve bir gece uyumadan önce okumaya başladım.

İlk kitap Sarai ikinci gün öğleden önce bitti. Genel olarak yazarın anlatımını sevdim, okurken insanı sıkmıyor ya da rahatsız etmiyor. Bir solukta okunup bitebilecek kitaplardan. Serinin devamını da büyük bir merak ve heyecanla okudum bitti bile.🙊 Onların yorumlarını da ilk fırsatta paylaşacağım.(Amin inşallah 😂)

Sarai aslında hem ürkek hem cesur, esaretten kurtulmak için elinden gelen her şeyi yapıyor ve görünen o ki özgürlüğünü de elde ediyor.
Victor çok zeki ve güçlü olmakla beraber kafasının içinde neler döndüğünü ilk kitaptan anlamak pek mümkün değil.
Ama genel olarak dünyadaki hemen hemen tüm pisliklere ‘alıkoyma, uyuşturucu gibi’ şahit olup merhaba dediğimiz bir kitap.

Son olarak her kitabın içinde kaçıncı kitap olduğu yazıyor olmasına rağmen canım Merve‘ye sormaktan hiç bıkmadığım Katiller Serisi Sıralamasını da paylaşayım;

  1. Sarai
  2. Izabel
  3. Kuğu ve Çakal
  4. Kötülük Tohumları 
  5. Kara Kurt 
  6. Victor
  7. Lydia 
Puanım: 5/5 


Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

9 Mayıs 2018 Çarşamba

Yürek Yangını

Selamlar blog dostlarım,

Uzun yıllardır bu blogta yazıyorum. Hep güzel anılarımı, yapmaktan zevk aldığım şeyleri paylaştım sizlerle bir süre önce de nişanımın detaylarını anlatmış, tüm sevincimi sizlerle paylaşmıştım.

Ömrümde ilk defa sizlerle acımı paylaşacağım. Çünkü bir şekilde anlatmaz isem bu acı beni boğacak biliyorum. Yıllar öncesinde rumuzlar ile tanıştık, birbirimizi bilmez, tanımazdık. O yüzden hep kolay ve güzeldi burada düşündüğün, hissettiğin her şeyi paylaşmak. Şimdi her şey öylesine zor ki... Artık bu evin annesi sensin, annenin yerini sen alacaksın, kardeşlerin, baban, yeğenlerin hepsi sana emanet, sözlerini duyup gözyaşlarını yüreğine akıtmak... Öylesine rahat dökülüyor ki bu sözler insanların dilinden, yaşamak da öyle kolay olsun istiyorsun ama o kadar acı ki... Sabahları sofrayı hazırlayıp seni nazlandıra nazlandıra uyandıran bir annenin olmaması, gün içerisinde acıktım ama yaaa ne yicem, diye söylenip eşek kadar oldun hala benden mi bekliyorsun hazırla da birlikte yiyelim hanımefendi, diyen bir annenin olmaması...

En zoru hangisi onu da bilmiyorum. Bir telefonla uykundan sıçrayarak uyanmak mı? Söylenenlere inanmayıp defalarca anneni arayıp ulaşamamak mı? Saatlerce bir arabaya sıkışıp bir an önce annene kavuşmak için dualar ederken aslında annenin çoktan bir melek olduğunu bilmek ama kabullenememek mi? Dokunmaya kıyamadığın, ipeklere sarsan az geleceğini düşündüğün annenin ucuz bir ceset torbasına konduğunu görmek mi? Hala capcanlı duran yüzüne bakarken buz tutmuş bedenine dokunup o soğuklukla yanmak mı? Yoksa ne kadar sararsan sar onu bir türlü ısıtamamak mı?
Hala misler gibi, anne gibi kokarken canlı olmadığını, artık orada olmadığını söyleyip kendince seni sakinleştirmeye çalışan ama içinde kopan kıyametten bir haber olan onlarca insanı dinlemek zorunda olmak mı?
Meleğinin abdestini aldıracak olanlara nolur annemi çok güzel yıkayın, canını yakmayın diye ağlarken, aslında söylediklerinin ne kadar da saçma olduğunu bilsen de kendine engel olamamak mı?
Annenin bembeyaz kefenlere sarılışını izlemek mi? Tabutuna omuz vermek mi? Onu kabrine defnetmek mi? Yoksa tüm dualar bitip de insanlar yavaş yavaş dağıldıktan sonra anneciğini ilk defa gittiğiniz ama ömrünün sonuna dek gitmekten asla vazgeçemeyeceğin o yerde bir başına bırakıp oradan uzaklaşmak mı?

Eve geri dönüp annenin yıkanmış ve ipte asılı olan kıyafetlerini toplamak mı daha zor? Yüreğin yana yana, ellerin titreye titreye ona ait özel eşyaları toplamak mı? Yoksa tüm bu acıyla savaşırken ağlamaya bile izninin olmaması mı? Hangisi daha zor? Yoğun bakımda olan enişteni, dayını, ölümle savaşan teyzeni düşünürken ve onların çocuklarının karşısında güçlü durmaya çalışırken Annenin acısına bile ağlayamamak mı? Hangisi daha zor?

Günler önce yazıp da paylaşamadıklarım bunlar. Zaman gelip geçiyorsa da hissedilenler hiç değişmiyor... Çok şükür dayım, büyük teyzem ve eniştem yoğun bakımdan çıktılar, tedavilerine evlerinden devam ediliyor. Küçük teyzem de geçtiğimiz hafta özel odaya alındı, inşallah ki bir hafta içerisinde İstanbul'a nakli yapılacak. Ancak onun için durumlar çok daha karmaşık. Henüz hiç konuşamıyor ve sağ tarafını hareket ettiremiyor... Yine de en azından yaşıyor ve bir kez olsun ona öyle sıcacıkken sarılabilecek olmanın buruk da olsa mutluluğunu yaşıyoruz...

Canım annem...  O bizi bırakıp gideli 44 gün oluyor... Ben hala o günde o anda canım anneme sarıldığım o saniyede kalmış gözlerimi açıp kapattığım her seferinde o tatlı yüzünü görüyorken zaman çoktan akıp geçmiş bile... İnsan hep o anda kalacağım sanıyor, bir daha zaman akmayacak, dünya duracak, gece gündüz bitecek, hiç konuşmayacak, kendini bir daha asla yaşayamayacak sanıyor... Ama bu yalan dünya acı, yüreğinin en tepesine tahtını kursa da dönmeye devam ediyor. Seni hayatın keşmekeşi ile boğuyor... Hala ödenecek faturaları takip ediyorsun, ay başı geldi kira ödenecek diyorsun, aaa evde bilmem ne kalmamış almamız lazım diyorsun, hii çamaşırları makineye atmayı unuttum, diyorsun, daha nicelerini söylüyor ve ne acıdır ki yaşamaya devam ediyorsun...

Herkes gidip de geceleri başını yastığa koyduğunda sırtını iyice örttüğünden emin oluyorsun. Çünkü biliyorsun ki kaç yaşına gelmiş olursan ol, her gece gelip de üstün açık mı diye kontrol eden meleğin artık yok, ait olduğu yere, kendi cennetine gitti ve sen dünya denilen bu cehennemde yaşamaya devam etmek zorundasın... Bekle ben de geliyorum, sensiz zaten yaşamıyorum ki, ne anlamı var nefes almanın bile diyemeden sıranın sana gelmesini beklemek zorundasın... Aldığın her bir nefes yüreğine hançer olup saplansa da sabretmek zorundasın...

Hüzün uğramasın kimsenin yüreğine. Hele ki böylesine bir acıyla, "ölüm" denilen o gerçekle hiç tanıştırmasın Rabbim sizleri. Çünkü o zaman tanıştığınız yalnızca ölüm olmuyor, hayatınızın tüm gerçeği oluyor... Dost, arkadaş, akraba, can, kan dediğiniz ne varsa her şeyin, herkesin "gerçek" yüzünü görmenin acısını da yaşıyorsunuz aynı zamanda. Eksilip giden yalnızca ölümle aranızdan ayrılan sevdiğiniz olmuyor, hayata dair inancınız, insanlara olan güveniniz, yaşama sevinciniz her şey bir anda yok olup gidiyor ve sizin elinizden hiçbir şey gelmiyor. Çaresizlik dolanıyor boynunuza, nefesinizi kesiyor ama bir türlü ölmenize de izin vermiyor, bir arafta kalıyor ruhunuz, ne iyi ne kötü, ne diri ne de ölü...

~~

44 gün de geçti 100 gün de hatta tam 4 ay 14 gün oldu bile... Sensiz gelinlik almaya gittim anne, biliyor musun görevli bir abla var adı Yeşim. Ben seni anlatırken onun bile gözleri nemlendi, zor tuttu kendini... Sensiz bir de bayram geçirdik Gülazer. SENSİZ... Kimsesiz... O, çok güvendiğimiz, inandığımız hiç kimse kalmadı biliyor musun Annem? Mezarlıktan döndükten sonra herkes eşini, evladını alıp yuvasına döndü. Benle babamsa o buz gibi adına artık yuva diyemediğimiz barınakta yapayalnız kalakaldık... Ah Annem, sensizlik o kadar zor ki ağlamak bile artık boş geliyor. Her şey kanıma dokunuyor, kendimden bile nefret ediyorum... Bir anda bir şeye güldüğümü ya da mutlu olduğumu hissettiğim her an içimde amansız bir acı ve suçluluk beliriyor, kendime engel olamıyorum.

Seni çok özlüyorum annem, öyle çok ki artık olur olmadık yerde ağlarken buluyorum kendimi, tutmuyorum, tutamıyorum içimde... Seni çok seviyorum annem öyle çok ki yokluğun kavurdukça anlıyorum, dayanamıyorum... Bir sevgi insanın canını nasıl yakar ki böyle? Seni sevmek de yakıyor benim canımı, özlemek de, sensizlik de...

~~

Her defasında kelimeler oluyor kurtuluşum. Ne yapacağımı bilemediğim her anda soluğu alıyorum satırlar arasında... Kim bilir belki de böyle olursa bir gün ben de göçüp gitsem de canım, Gülüm, annem bu sayede ölümsüz olacakmış, bir gün biri bu yazılanlara denk gelecek de canım anneme 'Allah rahmet etsin.' diyecek de onun da ruhu huzura erecek gibi hissediyorum...

Gerçi ne hissettiğimi de bilmiyorum ya neyse...
 //Ağustos 2018

MyReal Aslı Yılmaz.

9 Mart 2018 Cuma

Aslı & Cuma(Murat) İsteme Söz Nişan Hepsi Bir Arada! ~~

Selamlar Millet!

Uzunn ama çokk uzun bir yazı ile karşınızdayım bu defa. Sıkılıp yarısında okumaktan vazgeçmek yok bak ona göre! :)
Instagram ve facebook hesaplarımı takip edenler bilirler, geçtiğimiz pazar günü erkek arkadaşımla nişanlandık. İlk saatler için biraz gergin olsak da inanılmaz eğlenceli ve güzel bir gün geçirdik.

Öncesinde daha çok kadınların merak ettikleri kısmı yani yüzük tepsisi, nişan masası ve hediyeliklerle ilgili hazırlıklarımı anlatacağım sonrasında tüm ayrıntıları.

Elbette ben de bu aşamalardan geçen tüm hemcinslerim gibi instagram ve pinterest üzerinden birçok araştırma yaptım, birçok hesaptan fiyat istedim vs vs. Yapılanlar her ne kadar hoşuma gitse de açıkçası istenilen fiyatlar bana gereksiz fazla geldi eh hal böyle olunca da iş başa düştü diyerek her şeyi kendim hazırlamaya karar verdim. Çok sevdiğim eski komşumuz, Esma Teyzecim de benim süper kahramanım oldu bu konuda :)
Gültepe'de önünden geçip gittiğimiz ama dönüşte neyse bir bakalım ya diyerek girdiğimiz bir mağazadan -adını ne yazık ki şu an hatırlayamıyorum- nişan tepsisi için kullanmak istediğim kütük tepsilerin ham -süslenmemiş- hallerini buldum. Aşağıdaki görselde gördüğünüz ürünleri aynı mağazadan çok cüzi bir fiyata aldım ve Esma Teyzeme gittim.

2 Mart 2018 Cuma

İzledim, Yorumladım / YEDİNCİ HAYAT - YEDİ KIZ KARDEŞ ~~


Selamlar Millet!

Yepyeni bir film yorumu ile karşınızdayım! (:

Öncelikle belirteyim bu seferki filmi beğendim! Feminist yanım mı ağır bastı onu bilemiyorum ama (:
Bu yedizler onca zaman nasıl yakalanmadan yaşamaya devam ettiler gerçekten onu çözemedim ve öğrendiğim her yeni bilgiyle her defasında helal olsun dedim. Takma saç, aynı renk oje, aynı makyaj, her gün birbirlerine verilen bilgiler vs vs... Her an heyecan doruktaydı, of sıkıldım artık geçsin şu sahne dediğim tek bir an bile olmadı ve canım Wednesday... O, benim favorimdi ve başına gelenler beni çok üzdü... Ne saçmalıyorum, hangisinin ölümü üzmedi ki, hepsi berbattı! :'(

En başından beri başlarındaki belanın sebebinin kim olduğunu biliyordum-tahmin ediyordum- ve yanılmadım da ama sebebi beni şok etti. Kızmak istediysem de o 'sebep', elimi kolumu bağladı, kızamadım. Yine de bu yedizlerin ve diğer 'ilk çocuk' olamayanların yaşadıkları beni kahretti... Umarım gelecekte dünya gerçekten de böyle bir yer haline gelmez...

Genel bilgileri ve kendi izlediğim linki de paylaşıyorum :)


Yönetmen : Tommy Wirkola
Senaryo : Kerry Williamson, Max Botkin
Oyuncular : Cassie Clare, Christian Rubeck, Glenn Close, Marie Everett, Marwan Kenzari, Noomi Rapace, Willem Dafoe
Orijinal İsim : Seven Sisters – What Happened to Monday

Yakın bir gelecekte (Distopik) dünya nüfusu kontrol edilemez boyutlara ulaşıp, kaynaklar tükenip, kıtlık baş gösterince, bütün ailelere tek çocuk kotası konulmuştur. Fazlalık çocuklar devlet tarafından öldürülmektedir. Böyle bir ortamda yediz çocukları olan bir baba (Willem Dafoe), çocuklarını evinde herkesten saklayarak büyütür. Haftanın yedi gününün isimleriyle adlandırdığı kızları haftanın 1 günü sırayla dışarı çıkmakta, evin dışında ortak Karen Settman (Noomi Rapace) kimliğini kullanmaktadırlar. Bu şekilde artık yetişkin olan yedizler, günün birinde Pazartesi’nin eve gelmemesiyle hep birlikte dışarı çıkap kardeşlerini aramak zorunda kalacaklardır.






Not: Görsel/ler ve genel bilgiler Google'dan alıntıdır.

İzleyen ya da izleyecek olan herkeslere iyi seyirler!

Kocaman Sevgilerimle,

23 Şubat 2018 Cuma

İzledim, Yorumladım / SONSUZLUK ODASI ~~

Selamlar Millet!

Yeni bir film yorumu ile işte geldim buradayım! (:

Sonsuzluk Odası, aslında gerçekten merakla izlemeye başladığım bir filmdi -zira teknolojiye karşı yoğun bir ilgim var ama üzülerek söylüyorum ki çok sıkıldım! :/

Yalnızca sonunu merak ettiğim ve açıkçası o an için yapacak daha iyi bir işim olmadığı için izlemeye devam ettim ama sonu da çok vasattı. Hiç beklediğim gibi çıkmadı. Kısacası benim için izlemesem de olurmuş dediğim bir filmdi.

Genel bilgileri ve kendi izlediğim linki paylaşıyorum elbette :)


Yönetmen : Travis Milloy
Senaryo : Travis Milloy
Oyuncular : Brandon Loomis, Cassandra Clark, Christopher Soren Kelly, Chuck Klein
Orijinal İsim : Infinity Chamber

Bir mahkum yıllardır bir hapishanede tıkılı kalmıştır. Ama bu durum ona göre değildir. Artık son noktaya gelmiştir. Bu zamandan sonra onun hâlâ burada kalma gibi bir şansı yoktur. Ne yapıp edip bu delikten çıkmalıdır. Bir kere bir şeyi kafaya koyan bu adam yapmadan rahat duramayacak olan kişilerdendir. Ama bu hapishanenin her şeyi otomasyon ile kontrol edilmektedir. Yani her şey bilgisayarla yapılmaktadır. Bu durumu saf dışı bırakmanın tek yolu ise yine bir bilgisayardır.
Bilgisayar ile arası iyi olan bu mahkumun tek ihtiyacı bir bilgisayardır. Eğer bir bilgisayar bulabilirse buradan kurtulacağını düşünmektedir.
Not: 1 Ödül ve 1 Adaylık. Müzik: Jacob Yoffee




Not: Görsel/ler ve genel bilgiler Google'dan alıntıdır.

İzleyen ya da izleyecek olan herkeslere iyi seyirler!

Kocaman Sevgilerimle,

16 Şubat 2018 Cuma

İzledim, Yorumladım / GÖKYÜZÜNÜN ÖTESİNDE ~~

Selamlar Millet!

Daha önceden de olduğu gibi izlediğim dizi/filmlerin yorumlarını da paylaşmaya kaldığım yerden devam edeceğim. İlk yorumum da Gökyüzünün Ötesinde filmi hakkında olacak. Öncelikle söylemem gerekiyor ki son zamanlarda Fantastik/Bilim Kurgu türünde film ve kitaplara inanılmaz şekilde kafayı taktım!
Elimde kitabım varsa onları okuyorum yoksa her gün mutlaka bir film izliyorum.

Gökyüzünün Ötesinde filmi de yakın bir zamanda hadi fantastik bir şey izleyeyim derken denk geldiğim bir film. Açıkçası filmi çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Evet bazı anlarda çok gerildim, çok sinirlendim, çok etkilendim falan ama o anlar ne yazık ki çok azdır... IMDB puanı da öyle kötü değil aslında ama belki de bana hitap etmedi bilemiyorum.

Aşağıya filmin genel bilgilerini bırakıyorum. Bir de izlediğim siteye ulaşabileceğiniz linki.


Yönetmen : Liam O'Donnell
Senaryo : Liam O'Donnell
Oyuncular : Bojana Novakovic, Frank Grillo, Iko Uwais
Orijinal İsim : Beyond Skyline Gökyüzünün Ötesinde (Altyazılı) 5.7/10

Los Angeles halkı uzaylı istilasıyla dünyadan silindiği vakit, dedektif Mark Corley (Frank Grillo) oğlunu kurtarmak adına uzaylı gemisine girmeye çalışır. Ancak gemi Güneydoğu Asya’da kaza yaptıktan sonra, dedektif hayatta kalanları toplayıp bir birlik kurarak, oğlunu ve dünyayı kurtarmanın yollarını arar.







Not: Görsel/ler ve genel bilgiler Google'dan alıntıdır.

İzleyen ya da izleyecek olan herkeslere iyi seyirler!

Kocaman Sevgilerimle,

9 Şubat 2018 Cuma

Minnak Duyuru~~

Selamlar Millet!

Uzuuunnnn ama çokk uzun zamanlar oldu blogumla gerektiği gibi ilgilenmeyeli, kendimi çok kötü bir anne gibi hissediyorum. En önemli sorumluluğumu yerine getirmiyormuş gibi... Ama çok şükür ki geri geldim. Bundan sonra burada ve sizlerin bloglarınızda olacağım.

Okuduğum, izlediğim, gezdiğim, yazdığım, bana dair her şey burada olmaya devam edecek (:

Umarım kimsecikler beni unutmamıştır ve yeniden sevgiyle sarmalanırız.

Kocaman Sevgilerimle,

MyReal