25 Eylül 2024 Çarşamba

Okudum Bitti : SADAKO - Takayuki Ishii ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!

Bugün sizlere biraz hüzünlü bir kitap ile geldim. 


Öncelikle Tanıtım Bülteni

Kâğıttan Bin Turna Kuşu

“Dünyanın her yerindeki tüm çocukların ve yetişkinlerin okuması gereken bir kitap.”

Hiroşima’ya atom bombası atıldığında henüz iki yaşında olan Sadako Sasaki, yara bile almadan kurtulmuştu!

Ancak on yıl sonra… Etkisi altında kaldığı radyasyonun yarattığı lösemi hastalığı sonucunda hayata gözlerini yumdu.

Sadako asla vazgeçmedi ve uzun, zorlu geçen aylar boyunca yaşama tutunmak için savaştı. Kâğıttan bin turna kuşu katlamayı başarırsa, dileğinin kabul olacağına ve iyileşeceğine inanıyordu.

Onun kâğıttan bin turna kuşu katlama kararlılığı ve hastalığına karşı verdiği cesur mücadele, sınıf arkadaşlarına ilham oldu. Ölümünden sonra, atom bombasının kurbanı olan Sadako’yu ve diğer çocukları hatırlamak adına Çocuk Barış Anıtı’nı inşa edebilmek için ulusal bir kampanya başlattılar. Elinde büyük bir turna kuşu tutan ve gökyüzüne bakan Sadako figürü olarak inşa edilen bu anıt, dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler tarafından rengârenk kâğıtlardan yapılan binlerce turna kuşuyla süslenmiştir ve barışın sembolü haline gelmiştir!

“Sadako’nun kalpleri acıtan hikâyesini okumak, kesinlikle yaşanması gereken bir deneyim. Yazarın, Sadako’nun ailesiyle birebir olarak iletişime geçerek hazırladığı bu kitap, küçük bir kızın kendinden sonraki nesillere, cesaretiyle ve kararlılığıyla ilham olabileceğini gösteriyor!”

Cesaretin ve umudun gerçek yaşam öyküsü...

Yazar: Takayuki Ishii
Sayfa Sayısı: 208 
Baskı Yılı: 2021
Yayınevi: Yakamoz Kitap / Sonsuz Kitap


Benim Yorumum :

Öncelikle kitap kısa olmasına karşın gerçekten çok bilgi dolu ve akıcı bir dille yazılmış. Fırsatınız olursa bence mutlaka okumalısınız. 


Ne yazık ki anlatılan her şeyin gerçek olduğunu bilmek okuduğunuz her satırla içinizi acıtıyor... İnsanoğlu nasıl bu kadar vahşi ve iğrenç olabilir diye düşünüp durdum açıkçası... Ve Japonlar gerçekten de ne kadar bağışlayıcı bir milletmiş. Böyle korkunç bir olay bizim başımıza gelmiş olsa tüm dünyayı suçlayıp intikam almak için başta ABD olmak üzere her şeyi alt üst etmek yaşattıklarını yaşatmak istemez miydik? Ne de olsa intikam almak yaradılışımızda var dimi?

Bir yandan savaşlar, acılar, yıkımlar keşke hiç olmasa diyoruz ama ne yazık ki insanoğlu gözü doymayan, korkunç bir varlık aynı zamanda. İyi de biziz kötü de... Umut ediyorum ki iyilerin çoğaldığı ve kazandığı bir gelecek vardır önümüzde. Çocukların ölmediği, huzurla, mutlulukla yaşadığı bir gelecek... 

Sevgili Atatürk'ün dediği gibi "Yurtta sulh cihanda sulh!"

Puanım: 5




Yeniden görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.

Kocaman Sevgilerimle,


MyReal

20 Eylül 2024 Cuma

MyReal Yazıyor : Mini Bir Deneme / PART 5 ~~

Selamlar Sevgili Blog dostlarım! 

Bir sürü bir sürü bir sürü bir şeyler oldu ve bu kız gene bir türlü yazamadı! -kendine kızma emojisi-
Derkeennn bu sabah dedim yeterin artık! Ve küçücük de olsa bir kesit yazdım. İşte geldim buradayım, ben bu işte mutluyum! :) -ustayım biraz abartı olurdu bu halini kabul edin- :)


Keyifli okumalar ~~

ilk bölüm

ikinci bölüm

üçüncü bölüm

dördüncü bölüm

~~

Derya ablanın güzellik salonunda geçirdiğimiz üç koca saatin ardından kahkahalarla biniyoruz arabaya ve kafeye doğru hızla yol alıyoruz. Gerçekten bu kuaförlerin kadınlar üzerinde çok farklı bir etkisi var. Kabul edin siz de bizim gibisiniz! Fönün saçınızda bıraktığı o koku, o hoşluk, gözlerinize çekilen multazam eye liner, kirpiklerinizi daha da belirginleştiren rimeller, can alıcı bakışlar sunmanızı sağlayacak tüm o küçük dokunuşlar... Bu kuaför ziyaretleri terapi değil de ne? 

"Makyajın harika oldu, Es! Seninle göz göze gelenin kalbini delip geçeceksin kızım!" diye diye beni daha da gaza getirmeye çalışan Aysu'ya çaktırmamaya çalışsam da tabi ki de beni benden daha iyi tanıyan canım dostum tüm bunları yemiyor. Ne kadar gergin olduğumu benden daha iyi biliyor. 

"Kalbini bilmem ama kafasını delmek hiç de fena olmazdı!" diyorum.

"Hadi ama Es gerçekten niye taktın bu adama bu kadar? Hiç senlik bir şey değil çok şaşırtıyorsun beni..."

"Bilmiyorum ben de anlamıyorum ve anlayıp çözemediğim için daha da hırslanıp sinirleniyorum. Onda bir şey var beni kendine çeken. Tanıdık, bildik bir şey... Reenkarnasyon gibi sanki. Ruhum sanki onu bir yerden tanıyor... Belki de önceki hayatlarımızda birer azılı düşmandık."

"Ya da aşık?"

"Ah tabi o da ihtimal dahilinde bilemiyorum..."

"İyice kafayı yedin kızım sen! Hadi in arabadan da gidip çözelim şu seni kendine çeken garip gizemi," deyip kahkaha atıyor. 

"Geç sen dalganı geç. Elbet sıra bana da gelecektir," dedikten sonra kapıyı açıp iniyorum ve hızlı çarpıp kapatıyorum.

"Ya ama Es ya! Biliyorsun bu konuda ne kadar hassas olduğumu böyle intikam mı alınır kızım!" diye içi yana yana söylenen arkadaşıma, "Ah pardon tam olarak bilerek oldu," dedikten sonra bir de dil çıkarıp kafeye doğru hızla yürüyorum. Şansıma dünkü masa gene boş! Hemen oraya oturuyorum. Yanıma gelen Işıl'dan bir kadeh şarap ve geçen sefer öve öve bitiremediği pizzadan istiyorum. Biricik arabasıyla vedalaşmayı başaran Aysu'cum nihayet kafeye teşrif ediyorlar ama tabi gene tam girişte tamamen tesadüfen mavişle karşılaşıyorlar. Zavallı mavişcim keşke birazcık şansın olacağını bilsem de senin için bir şey yapabilsem, diye içimden geçirirken sen önce kendine yardım et diyorum. Yani kendi kendime de tartışıp laf sokmazsam hatırım kalır! 

Aysu, elinde pizzayla gelen Işıl'ı görünce koşmayı bırak resmen uçarak geliyor masaya. "Of! nasıl da güzel kokuyor Allahım içim eriyor resmen," diyerek daha oturmadan pizzadan bir dilim alıp kocaman da ısırıyor. Bu kızın pizza aşkıyla başım dertte, demiş miydim? Demediysem de artık dedim.

"Yavaş Aysu'cum yavaş, otur şuraya doğru düzgün ye," diyorum ama kime diyorum ki? "Sana ne kızım sen git kendine başka bir şey söyle," diyor bir de sanki siparişi kendi vermiş gibi! 

"Pardon?"

"Ne pardon? Açlıktan ölüyorum remen. Küçücük pizza hangimize yetsin, bir tane daha söyle nolmuş yani?" 

"Ah Aysu ah. Şu anda gerçekten tek derdimiz bu mu?"

"Ne olsundu?" 

"Afiyet olsun bebeğim afiyet olsun. Ye sen pizzanı," dedikten sonra Işıl'ı aramak için etrafıma bakınırken onunla gözgöze geliyorum, bir anda. Hay Lanet! Ya niye hep hazırlıksız olduğum anlarda yakalanıyorum ben bu adama! Onun sahnesine daha bir saatten fazla zaman yok mu? Ne diye bu kadar erken gelmiş ki? Kafasını hafifçe sağ tarafa eğerek bana küçük bir selam veriyor ama ona karşılık vermiyorum çünkü ne malum benim için yaptığı? Dün de şarkıyı benim için seçtiğini düşünüp mors olmamış mıydım? Gözlerimi kaçırıp şarabımdan bir yudum alıyorum. Kafamı o tarafa çevirip onunla birkez daha göz göze gelmemek için verdiğim savaşta elbette yeniliyor ve tekrar hafifçe sağ tarafıma dönüyorum ama karşılaştığım tek şey soğuk bir boşluk oluyor...

Canım sıkkın bir şekilde şarabımdan bir yudum daha alırken sesi doluyor kulaklarıma bu defa çok farklı bir tarz ve tonda... Yılların eskitemediği bir şarkıyı söylüyor...


(şarkıyı geçenlerde Momentos'un blogunda görünce mutlaka kullanmalıyım diye içimden geçirmiştim ve oldu bence :) )

Now, Martha, please recall

Meet me out for coffee

Where we'll talk about it all
...
And those were the days of roses, poetry and prose

And, Martha, all I had was you, and all you had was me

There was no tomorrows, we'd packed away our sorrows

And we saved them for a rainy day

And I remember quiet evenings

Trembling close to you


Allah'ım sen benim aklıma mukayyet ol. Bu adam bu ses tonuyla böyle şarkılar söylerken ben nasıl mantıklı davranabilirim ki? Bu mümkün mü yani? 


~~
Geldik bir bölümün daha sonuna :) Evet, biliyorum çok kısa oldu, aslında bir kesit daha var ama onla bunu birleştirmem için araya bir şeyler daha yazmam gerekiyordu ki o da mümkün olmadı o yüzden böyle minnakcık bir bölümle geldim. Diğer kısım için İnşallah haftaya diyelim mi? :) 

Yorumlarınız benim için çok değerli. Umarım severek okumuşsunuzdur. 

Yazım yanlışları ya da önceki bölümlerle kopukluklar var ise affola... -Üstünden o kadar zaman geçti ki önceki bölümleri unuttum, yalan yok :)-

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,

11 Eylül 2024 Çarşamba

7 EYLÜL İSTANBUL'DA BİR BLOGGER BULUŞMASI ~~

Selamlar Sevgili Blog Dostlarım! 

Başlıktan da anlayacağınız üzere İstanbul'da harikalı marikalı bir buluşma gerçekleşti! En son 2015 yılında Kahve Bahane diyerek buluşmuştuk blogtan dostlarla. İşte taa o zamanlardan -hatta daha da öncesinden- başlayıp hala devam eden dostlukların yanına yenileri de eklendi bu haftasonu :) 

Sevgili Sadece C. İzmir'deki buluşmayı paylaşınca ay keşke İstanbul'da da olsa ne kadar özlemişim diye içimden geçirmekle kalmadım, yorumlara da yazdım. Belli ki benimle aynı dilekte olanlar çokmuş ki geçtiğimiz hafta süper bir buluşma gerçekleştirdik. <3

Birbirinden değerli, hoş, zarif hanımlarla tanıştım. Herkesin enerjisi ve heyecanı, masaya ilk yaklaşırkenki o gel giti falan çok iyiydi :)



 Benim için gerçekten çok özel ve güzel bir gün oldu. Hani imkanım olsa saatlerce oturup sohbete devam edebilirimdi ama bildiğiniz üzere 3,5 yaşında bir oğlum var ve o gün de evdeydi. Yavaş yavaş beni özlediğini söylemeye başladığını duyunca anne yüreği dayanır mı hiç? Dayanamaz tabi. :)
15-15.30 gibi kalkmak durumunda kaldım. Sevgili Dilek de benimle birlikte kalktı. Sonra da diğer dostlar yavaş yavaş dağılmışlar anladığımda kadarıyla ama tabi koyu sohbete devam edenler de olmuş birkaç saat daha...

Sadece C. katılan tüm arkadaşların blog linklerini de ekleyerek  çok güzel bir yazı yazmış. Onu da buraya bırakıyorum. 

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,


3 Eylül 2024 Salı

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ 8 ~~

 Selamlar Sevgili Blog Dostlarım!

Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimizin Ağustos temaları yapay zeka hayvan hakları eğitim romantizm hukuk tıp webtoon idi.

Ben de sizlerle K-Drama önereceğim :)

LOVE ALARM 


Tanıtım :
2019 | Yetişkinlik Düzeyi:18+ | 2 Sezon | Romantizm
Yakınlardaki biri ondan hoşlandığında kişiye haber veren bir uygulamanın olduğu bir dünyada Kim Jojo, kişisel sorunlarıyla başa çıkarken genç yaşta aşkı tadar.
Başroldekiler:Kim So-hyun, Jung Ga-ram, Song Kang
Yaratıcılar:Kim Jin-woo, Lee Na-jeong, Workshop R, Lee Ayoun, Seo Bora // Netflix'ten alıntıdır. 


Benim Yorumum : 
Böyle bir uygulama olsa kullanır mıydım diye çok sordum kendime ve en sonunda cevabım hayır, oldu! :) Ay çok korkunç bir şey yani benim duygularımı neden herkes bilsin ki? :)

Genel olarak izlemesi keyifli bir gençlik dizisi o yüzden tavsiye ederim. 
Ama saçma yerleri vardı da tabii - spoiler vermek istemiyorum da veriyorum işte- farklı bir son yazmak diğer adama kazandırmak için zorlama yapılmış gibi hissettim. Her ikisi de severken ve hakkederken diğer adamı harcamaları bence doğru değildi. 

Bu arada ben uygulamayı yazanı doğru tahmin edebildim *-* -akıllı ben hehe- 


Love in the Moonlight



Tanıtım : 

2016 | Yetişkinlik Düzeyi:18+ | 1 Sezon | Romantizm
Tüm hayatını erkek olarak geçiren genç bir Joseon kadını, kraliyet sarayında harem ağası olur. Burada, veliaht prens ile aralarında bir bağ oluşmaya başlar.
Başroldekiler:Park Bo-gum, Kim You-jung, Jinyoung
Yaratıcılar:Kim Sung-youn, Baek Sang-hoon, Kim Min-jeong, Im Ye-jin // Netflix'ten alıntıdır. 

Benim Yorumum : 
İnanılmaz keyifli, çok güzel bir diziydi. Gerçekten herkese tavsiye ederim. 
Bir kadın nasıl harem ağası olabilir, hep mi şansı yaver gider, yok artık bu kadar da olmaz deyip kahkahalar atacağız çok fazla sahne olacak. İzleyin eğlenin. *-* 


Ağustos ayı temalarını yazan olursa haber etsin ben de onların yazılarını okuyayım :)

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,