20 Eylül 2024 Cuma

MyReal Yazıyor : Mini Bir Deneme / PART 5 ~~

Selamlar Sevgili Blog dostlarım! 

Bir sürü bir sürü bir sürü bir şeyler oldu ve bu kız gene bir türlü yazamadı! -kendine kızma emojisi-
Derkeennn bu sabah dedim yeterin artık! Ve küçücük de olsa bir kesit yazdım. İşte geldim buradayım, ben bu işte mutluyum! :) -ustayım biraz abartı olurdu bu halini kabul edin- :)


Keyifli okumalar ~~

ilk bölüm

ikinci bölüm

üçüncü bölüm

dördüncü bölüm

~~

Derya ablanın güzellik salonunda geçirdiğimiz üç koca saatin ardından kahkahalarla biniyoruz arabaya ve kafeye doğru hızla yol alıyoruz. Gerçekten bu kuaförlerin kadınlar üzerinde çok farklı bir etkisi var. Kabul edin siz de bizim gibisiniz! Fönün saçınızda bıraktığı o koku, o hoşluk, gözlerinize çekilen multazam eye liner, kirpiklerinizi daha da belirginleştiren rimeller, can alıcı bakışlar sunmanızı sağlayacak tüm o küçük dokunuşlar... Bu kuaför ziyaretleri terapi değil de ne? 

"Makyajın harika oldu, Es! Seninle göz göze gelenin kalbini delip geçeceksin kızım!" diye diye beni daha da gaza getirmeye çalışan Aysu'ya çaktırmamaya çalışsam da tabi ki de beni benden daha iyi tanıyan canım dostum tüm bunları yemiyor. Ne kadar gergin olduğumu benden daha iyi biliyor. 

"Kalbini bilmem ama kafasını delmek hiç de fena olmazdı!" diyorum.

"Hadi ama Es gerçekten niye taktın bu adama bu kadar? Hiç senlik bir şey değil çok şaşırtıyorsun beni..."

"Bilmiyorum ben de anlamıyorum ve anlayıp çözemediğim için daha da hırslanıp sinirleniyorum. Onda bir şey var beni kendine çeken. Tanıdık, bildik bir şey... Reenkarnasyon gibi sanki. Ruhum sanki onu bir yerden tanıyor... Belki de önceki hayatlarımızda birer azılı düşmandık."

"Ya da aşık?"

"Ah tabi o da ihtimal dahilinde bilemiyorum..."

"İyice kafayı yedin kızım sen! Hadi in arabadan da gidip çözelim şu seni kendine çeken garip gizemi," deyip kahkaha atıyor. 

"Geç sen dalganı geç. Elbet sıra bana da gelecektir," dedikten sonra kapıyı açıp iniyorum ve hızlı çarpıp kapatıyorum.

"Ya ama Es ya! Biliyorsun bu konuda ne kadar hassas olduğumu böyle intikam mı alınır kızım!" diye içi yana yana söylenen arkadaşıma, "Ah pardon tam olarak bilerek oldu," dedikten sonra bir de dil çıkarıp kafeye doğru hızla yürüyorum. Şansıma dünkü masa gene boş! Hemen oraya oturuyorum. Yanıma gelen Işıl'dan bir kadeh şarap ve geçen sefer öve öve bitiremediği pizzadan istiyorum. Biricik arabasıyla vedalaşmayı başaran Aysu'cum nihayet kafeye teşrif ediyorlar ama tabi gene tam girişte tamamen tesadüfen mavişle karşılaşıyorlar. Zavallı mavişcim keşke birazcık şansın olacağını bilsem de senin için bir şey yapabilsem, diye içimden geçirirken sen önce kendine yardım et diyorum. Yani kendi kendime de tartışıp laf sokmazsam hatırım kalır! 

Aysu, elinde pizzayla gelen Işıl'ı görünce koşmayı bırak resmen uçarak geliyor masaya. "Of! nasıl da güzel kokuyor Allahım içim eriyor resmen," diyerek daha oturmadan pizzadan bir dilim alıp kocaman da ısırıyor. Bu kızın pizza aşkıyla başım dertte, demiş miydim? Demediysem de artık dedim.

"Yavaş Aysu'cum yavaş, otur şuraya doğru düzgün ye," diyorum ama kime diyorum ki? "Sana ne kızım sen git kendine başka bir şey söyle," diyor bir de sanki siparişi kendi vermiş gibi! 

"Pardon?"

"Ne pardon? Açlıktan ölüyorum remen. Küçücük pizza hangimize yetsin, bir tane daha söyle nolmuş yani?" 

"Ah Aysu ah. Şu anda gerçekten tek derdimiz bu mu?"

"Ne olsundu?" 

"Afiyet olsun bebeğim afiyet olsun. Ye sen pizzanı," dedikten sonra Işıl'ı aramak için etrafıma bakınırken onunla gözgöze geliyorum, bir anda. Hay Lanet! Ya niye hep hazırlıksız olduğum anlarda yakalanıyorum ben bu adama! Onun sahnesine daha bir saatten fazla zaman yok mu? Ne diye bu kadar erken gelmiş ki? Kafasını hafifçe sağ tarafa eğerek bana küçük bir selam veriyor ama ona karşılık vermiyorum çünkü ne malum benim için yaptığı? Dün de şarkıyı benim için seçtiğini düşünüp mors olmamış mıydım? Gözlerimi kaçırıp şarabımdan bir yudum alıyorum. Kafamı o tarafa çevirip onunla birkez daha göz göze gelmemek için verdiğim savaşta elbette yeniliyor ve tekrar hafifçe sağ tarafıma dönüyorum ama karşılaştığım tek şey soğuk bir boşluk oluyor...

Canım sıkkın bir şekilde şarabımdan bir yudum daha alırken sesi doluyor kulaklarıma bu defa çok farklı bir tarz ve tonda... Yılların eskitemediği bir şarkıyı söylüyor...


(şarkıyı geçenlerde Momentos'un blogunda görünce mutlaka kullanmalıyım diye içimden geçirmiştim ve oldu bence :) )

Now, Martha, please recall

Meet me out for coffee

Where we'll talk about it all
...
And those were the days of roses, poetry and prose

And, Martha, all I had was you, and all you had was me

There was no tomorrows, we'd packed away our sorrows

And we saved them for a rainy day

And I remember quiet evenings

Trembling close to you


Allah'ım sen benim aklıma mukayyet ol. Bu adam bu ses tonuyla böyle şarkılar söylerken ben nasıl mantıklı davranabilirim ki? Bu mümkün mü yani? 


~~
Geldik bir bölümün daha sonuna :) Evet, biliyorum çok kısa oldu, aslında bir kesit daha var ama onla bunu birleştirmem için araya bir şeyler daha yazmam gerekiyordu ki o da mümkün olmadı o yüzden böyle minnakcık bir bölümle geldim. Diğer kısım için İnşallah haftaya diyelim mi? :) 

Yorumlarınız benim için çok değerli. Umarım severek okumuşsunuzdur. 

Yazım yanlışları ya da önceki bölümlerle kopukluklar var ise affola... -Üstünden o kadar zaman geçti ki önceki bölümleri unuttum, yalan yok :)-

Yeniden görüşünceye dek kendinize çok iyi bakın!

Kocaman Sevgilerimle,

1 yorum:

İlk fırsatta cevap vereceğim!.. (:
I will reply your comment as soon as possible! (: